Fiili olarak Erbakan hocamın yanında yaklaşık 20 yılım geçti.
Son nefesini verinceye kadar da yanında oldum. Çok şükür bu hem benim istikrarım ve istikametim hem de babamın bana vasiyetiydi. Bu şekilde hareket etmenin huzuru içerisindeyim.
Erbakan Hocayı anlatmak tabi ki uzun bir kitap çalışması konusu. Her açıdan inceleyip yazmak, gelecek nesiller açısından oldukça faydalı veönemlidir. Burada bu makale çerçevesinde birkaç hususu ancak ana hatları ile ifade edebilirim.
Öncelikle bir insan olarak Hocamız çok mülayim ve hoşgörülüydü.
Hiç kimse hakkında olumsuz düşünmez, herkesin olumlu yönlerini ele alarak ya da öne çıkararak ondan istifade etme yollarını arardı. Bu şekilde o insanı da hayra yönlendirmiş olurdu. Gayet kibardı ve çevresine de kibar davranırdı. Örneğin, birgün başbakanlık merkez binasındaki odasında, yuvarlak masada çok yoğun bir çalışma içerisinde iken hizmetinde olan arkadaşımız gelip “Hocam çayı yeni demledim, arzu eder misiniz?” diye sorduğunda verdiği cevap “lütfedersiniz” olmuştu. Bu cevabı hala gıpta ile hatırlarım.
Hocamız çok akıllı ve zeki bir insandı.
Düşünme mantığı, problemi ortaya koyma şekli, çözüm kümesi oluşturma becerisi ve çözümlerini uygulama sistematiği istisnai kabiliyetleri arasındaydı. Onun problemlere yaklaşımında ve çözümünde hem analitik hem de kartezyen mantığın nasıl kullanıldığını keşfetmek müthiş heyecan vericiydi. Her olayın ya da problemin olumlu ve faydalı yönlerinden hareket ederek bir çözüme ulaşma gayreti içerisindeydi. Her türlü çözümü de şu dört ölçü ile test ederdi. İlim, akıl, tecrübe ve gerçekler. Bu dört zihin süzgecini paralel olarak kullanır ve sonunda herkesi ikna edebileceği bir çözüm haritası ortaya çıkarırdı. Onun için de Erbakan hocanın, eğer art niyetli ya da ön yargılı değil ise, ikna edemeyeceği insan yoktu.
Erbakan hocamız dini vecibelerini yerine getirmede de çok hassas ve samimi davranırdı. Besmelesiz ve Fatihasız hiç bir işe başlamaz ve işlerini hayır duasız bitirmezdi. Her türlü sıkıntılı koşullarda dahi namazlarını aksatmaz, orucunu ikmal eder ve diğer vecibeleri sünneti seniyye üzerine yerine getirirdi. Mesela, ayakta desteksiz duramayacak hale gelinceye kadar namazda rükusunu ve secdesini kendisi yapar, namazın tadil-i erkanına uymak için şartları sonuna kadar zorlardı. İbadetleri konusunda hiç eringenlik göstermezdi.
Bir dava adamı olarak zihni çok berraktı.
Ne yapılacağını ve nasıl yapılacağını çok net bilir ve ifade ederdi. Zihninde davası ile ilgili olarak şüphelere veya tereddütlere yer yoktu. Davasında sabırlı, tavizsiz ve kararlıydı. Kendi şahsına karşı yapılan hiçbir şeyi uzun müddet zihninde taşımazdı. Affeder ya da unutur giderdi. Ancak davasına karşı yapılan her şeyi bir kenara not eder ve onlarla nasıl mücadele edeceğini düşünürdü. İşi gücü davasını bir adım ileriye nasıl götüreceğinin tespitini ve tecrubesini yapmaktı. Bu açıdan davasının delisiydi. Bunun için de teşkilatlarda sürekli “davanın delisi olmak” ifadesini kullanır ve onları yönlendirirdi. Yine bu çerçevede hiçbir mazeret kabul etmezdi. Diyelim ki görev vermek için bir arkadaşı aradık ve ulaşamadık. Gelip de kendisine “arkadaşa ulaşamadık” dediğimizde “ölmüş mü?” diye cevap verirdi. Diğer bir ifade ile, bir adam yeryüzünde ise “onu bulamadık” ya da “ona ulaşamadık” türünden mazeretleri asla kabul etmezdi. Yine bir teşkilat çalışması esnasında bir grup arkadaşa bir iş vermişti. İş biraz zordu. Arkadaşlar oturup kendi aralarında konuşmuşlar ve o işin neden yapılamayacağına ilişkin 17 maddelik bir yazı yazarak tekrar görüşmeye gelmişlerdi. Aralarından bir sözcü hem yazıyı takdim etti hem de madde madde izahlarda bulundu. Hocam sabırla hiç sözlerini kesmeden dinledikten sonra kendilerine;
“siz bir gece çalışıp bu işin niçin yapılamayacağına dair 17 madde yazacağınıza, 17 gece çalışıp bir madde ile bu işin nasıl yapılacağını izah etmek için gelin bana”
deyip kendilerini uğurladı. Hakikaten o iş, Hocamızın yönlendirmesi ve arkadaşların yüksek azmiyle başarılmıştı.
Erbakan Hocamız, ideolojisini Milli Görüş ismiyle ifade eder ve bir matematik netlikte tarif edip uygulardı. Tarifleri arasında çelişki ve çelişkili ifadeler olmazdı. Bu ideoloji ile Osmanlı, Selçuklu ve İslam Tarihini çok güzel bir şekilde içiçe bütünleştirmişti. Milli Görüş’e has bu bütünleşik yapı, dünyadaki bütün müslümanlara örnek olmuştur. Böylece müslümanlar, kendi inançlarıyla çelişmeyen yerel aidiyetlerini kaybetmeden, ümmet paydası altında birlik ve beraberliği düşünebilir hale gelmiştir. Hocamız, bu çalışmaları ve tanımlamalarıyla ülkemizde olası değişik dış mihraklı yapılandırmaların da önüne geçmiştir. Onları atıl bırakmıştır.
O aynı zamanda bir ıslah adamıydı.
İşi gücü yeryüzündeki ifsada karşı çıkmak ve ıslah etmekti. Bu yaklaşım, fikirlere yönelik olduğu gibi kurumsal yapılara yönelik olarak da görünürdü. Bir insanın fikirlerini düzeltmek ya da onu ıslah etmek için saatlerce konuşmaktan çekinmez ve usanmazdı. Ülkemizin kurumsal yapısına bağlı ve saygılıydı. Bu çerçevede hiçbir tahriğe kanmaz ve kapılmazdı. Kurumsal yapılar içerisindeki bazı insanların yaptıkları yanlışlar ile kurumsal yapıları ayrı değerlendirirdi.
Örneğin TSK ile ilgili olarak kendisine birçok telkinler ve öneriler yapılmış olmasına rağmen, onu her zaman “Peygamber Ocağı” olarak görmüş ve ordumuz ifadesini özel sohbetlerinde dahi hiçbir zaman yalın olarak değil hep “Kahraman Ordumuz” diye niteleyerek kullanmıştır. Hiç unutamıyorum bir gün Altınoluk’da bahçede birlikte yemek yerken sohbet esnasında bazıları ordumuz ile ilgili olarak bir şeyler söyleyince; “… 1000 yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış bu kahraman ordumuzun…” dedi ancak gözleri doldu. Üzüntüden çenesi oynamaya başladı. İçin için ağlıyordu. Onun o halini görünce herkes sustu. Bir müddet kimse konuşamadı.
Hocam yanlış yapanları da ıslah etmek, eğitmek düzeltmek gerektiğine inanırdı.
Bu milletin hiçbir evladının bilerek ve isteyerek yine bu milletin özü olan; hakkı üstün tutan, maneviyatçı, nefis terbiyesini esas alan, hidayet, feraset ve dirayet sahibi Milli Görüş’e karşı olabileceğine inanmazdı. Onun için de ülkemiz insanlarını ikiye ayırırdı; “Milli Görüşçü olanlar ve Milli Görüşçü olmak için sırasını bekleyenler”.
Kısacası Erbakan Hocamız büyük bir önder, iyi bir öğretmen ve güzel bir insandı.
Vatan ve millet sevgisi ile doluydu. Emrolunduğu gibi dosdoğruydu. Son nefesine kadar kısaca cihad diye tarif ettiği iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının ve adil olanın hakim olması için çalıştı. Bu ilkeler çerçevesinde, Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya kurulması vasiyeti ile ahirete irtihal etti.
Hepimizin başı sağolsun. Allah (CC) kendisine rahmet, bizlere sabırlar versin.
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN
AnadoluGençlik Dergisi
Nisan 2011, Sayı 135 S48-49.
Bir yanıt bırakın