Onlarca yıldır aziz milletimiz kendisini toparlamaya ve içinde bulunduğu ataletten çıkmaya çalışıyor. Bunun için değişik programlar ve planlar yapılıyor. Ancak bir türlü tarihi mükte sebatına uygun izzetli ve şerefli yerini alamıyor.
Bu millet, binüçyüz yıllarında Selçuklular’ın küllerinden doğ muş ve bundan yaklaşık yüzelli yıl sonra bir çağa son verip ye ni bir çağ başlatmış ve bundan da yaklaşık elli yıl sonra yeryü zünün en büyük, en kudretli ve adil devletini kurabilmiş bir millettir. Bugün nasıl oluyor da bu milletin evlatları son iki yüz yıldır bırakın derlenip toparlanmayı, sürekli parçalanıyor, dağı lıyor ve gerinin de gerisine gidiyor.
Tüm bu olanların mantıklı ve izah edilebilir bir açıklamasının olması gerekir. “Bize ne oluyor?” sorusuna her açıdan tutarlı bir cevap verilebilmelidir. Dahası, bu sorunun cevabı bizi “ne olması gerekir” ve “nasıl olması gerekir” sorularının da ceva bına yönlendirmelidir. Tek yönlü, sığ ve sorunları tam olarak açıklayamayan çözümlemeler, teşhisler ve çözümler bizi doğru yöne sevkedememektedir.
Bugün içinde bulunduğumuz çağa yakışan tanımlardan biri de “bilişim çağı” tanımıdır. Günümüzde artık bilgiye ulaşmak çok kolaydır. Araştırmacılara düşen iş, adeta var olan bilgileri der leyip doğru istikamette yorumlamaktan ibaret hale gelmiştir. Aslında işler çok kolaylaşmış ve marifet istikamet olmuştur. Ancak, günümüz insanı bilgiye ulaşma açısından ne kadar şanslı ise de istikamet açısından o kadar kafası karışıktır. Bun da da yadırganacak bir şey yoktur. Çünkü bu kadar kolay ulaşı lan bilgiyi kendi kurguları çerçevesinde servis etme gayretinde olan yüzlerce insan ya da kurum mutlaka olacaktır. Bilgi bom bardımanı, aşırı bilgilendirme, detay bilgilendirme, yanlış bilgi lendirme, yanlış kurgulama, çarpıtma vb. gibi “psikolojik hare kât” unsurları her zaman olduğu gibi bundan sonra da var ola caktır. Bu şer “var”ların hepsi sadece bir şart altında yok olur lar. O da hakkın ortaya çıkarılması şartıdır. İşte bize düşen gö rev budur. Burada yapmaya çalıştığımız da budur.
İşte bu çerçevede, elinizdeki kitap bu sorunlardan yola çıkarak hazırlanmış bir çalışmadır. Şüphesiz bu bir tarih kitabı değildir. Ancak tarihi olayları, günümüzü daha iyi anlamak için, ekonomi politik ve sosyal bir kurgu ile çözümleyen bir çalışmadır. Bazı yerlerde tekrarlar olabilir. Bunun sebebi mümkün merte be paralel bir anlatım dili kullanma gayretidir.
Bu çalışma, ana çerçeveyi çizen bir giriş ile başlar ve iki bölümden oluşur. Birinci bölüm geçmişin muhasebesi ile ilgilidir. Yirminci Yüzyılın çözümlemesinden alınacak dersler ile Yirmibirinci Yüzyıl anlaşılmaya çalışılır. İkinci bölümde gelece ğin inşası anlatılır. Büyük çıkış için Yirmibirinci Yüzyılda yapıl ması gerekenler özetlenir.
Adil temeller üzerine yeni bir dün ya için gereklilikler sıralanarak çalışma tamamlanır. Bu çözümlemelerde esas aldığımız konu zihniyetlerdir. Kişiler ya da kuruluşlar yerine zihniyetlerin esas alınmasının sebebi, kişi ya da kuruluşların zihniyetlere göre şekillenmelerinden dolayıdır. Zihniyetler ıslah edilirse, kişi ya da kuruluşların da insanlığa hizmet eder hale gelebileceğine inancımız tamdır.
Bu çalışmada emeği geçen herkese en derin teşekkürlerimi arzediyorum. Başta aileme minnettarım. Bu tür çalışmalar zamanın bencil kullanılmasını gerektiriyor. Bu bencilliğimi an layışla karşılamalarından dolayı müteşekkirim.
Akabinde, eleştiri ve fikrî katkılarından dolayı M. Emin, O. Yıl dız, A.Ö. Karamollaoğlu, M. İriş, N. Çubukçu, K. Palmerton, H. Tunç, M.S. Bağlı başta olmak üzere bu eserin sizlere ulaşınca ya kadar her safhasında yardımları dokunan bütün şahıslara ayrı ayrı teşekkürlerimi arzederim. Özellikle çeşitli üniversite lerde görev yapan birçok arkadaşıma çok kıymetli katkıların dan dolayı tekrar tekrar teşekkür ederim.
Yirmibirinci yüzyılın başlarını yaşadığımız bu günlerde, bu güzel milletin evlatları “bu böyle gitmez, adil temeller üzerine yeni bir dünya istiyoruz” diye her yerde haykırmaya ve gere ğini yapmaya başladıklarında bu kitap amacına ulaşmış de mektir.
Mete Gündoğan
Ghent / Halifax / Ankara, 2009
Bir yanıt bırakın