Özel Sektörün Borçlarını Kim Ödeyecek?

Bu başlığı okuyunca hemen “tabi ki özel sektörün kendisi” diyebilirsiniz. Ben de böyle bir başlık okusam aynı cevabı verirdim. Özel sektör borç yapmış. Kârı kendi cebine giriyor, borcu da elbette kendi cebinden çıkacaktır. Boşuna mı demişler; “borç yiyen kesesinden yer” diye.

Ancak bir dakika. Ülkemizde her şey öyle düz mantıkla hemen çözümlenemiyor. Mantık doğru ancak fiiliyat biraz müşkilat demektir. Şimdi gelin hep birlikte bir şeyler keşfetmeye çalışalım.

Ülkemizde rantiyeciler bizleri iki yoldan biri ile soyar dururlar. Ya da hortumlarlar. Birincisi bütçe açığı verdirmek ile olur. Yüksek bütçe açığı iç borçlanmayı getirir. İç borçlanma da yerli rantiyeciye yüksek faiz aktarmak demektir. 1980’den 2000’li yıllara kadar bu böyle olmuştur. 2000’li yıllar ile birlikte bu sefer cari açık yolu ile soyulmaya devam ediyoruz. Yüksek cari açık dış borçlanmayı gerektiriyor. Dış borçlanma da yabancı rantiyeciye yüksek faiz aktarmak demektir. Nitekim bugün dünyada faizler neredeyse sıfırlanırken, biz yüzde 15 civarında ödeme yapıyoruz. Sıcak para gelmesin de ne yapsın Allah aşkına! (Bu konuyu ayriyeten detaylı olarak inceleyeceğiz.)

Bakınız, 2002 yılında özel sektörün borçları yaklaşık 43 milyar dolar iken, bugün 2008 yılının ikinci yarısı itibarıyla özel sektör borçlar 191 milyar dolara ulaşmış durumda. Diğer bir ifade ile son 6 yılda özel sektör yaklaşık 150 milyar dolar borçlanmış bulunuyor.

Bu manzara, hükümetin uyguladığı düşük kur yüksek faiz politikasının bir eseridir. Bu politikayı fırsat bilen özel sektör, dışarıdan düşük faizlerle borç para aldı ülkemize getirdi. Ülkemizde bunun ne kadarını yatırıma dönüştürdüğü konusunda net bir bilgimiz yok. Ancak genel olarak yapılan şu oldu. Dışarıdan çok düşük faizle alınan yabancı paralar ülkemizde TL’ye dönüştürüldü ve ülke içinden yüksek faiz kazançları elde edildi. Kur düşük tutulduğu için de ülke içinde edinilen yüksek faiz kazançlarını kolaylıkla tekrar yabancı paraya çevirip ülkemizden gidebilecek durumda oldular. Bu çark, kur düşük olduğu müddetçe bu şekilde sürüp gidecektir. Dışarıdan getirilen yabancı para TL’ye dönüşecek, yüksek faiz kazancı elde edecek ve düşük kurdan tekrar yabancı paraya dönerek ülkeden çıkıp gidecek. Oh ne âlâ düzen. Çifte kavrulmuş Törkiş dilayt. Hem faizlerden hem de düşük kur farkından (arbitraj) kazanıyorlar. Yeyin efendiler yeyin.

Kurlar bu şekilde devam ettiği müddetçe bu çarkın işleyişinde sorun olmaz.

Ancak kurlar bastırılamaz ise ne olacak?

Nitekim, bunu kurların biraz hareketlenmesinde gördük. Yabancı paradan borçlu özel sektör patır patır dökülmeye başladı. Hükümet özel sektörün borç altında yok olmasını istemez elbette! Çünkü bu çöküşün sosyo-politik bir bedeli olur. Hükümet bu bedeli ödemek istemez.

Pekiyi ne yapılacak?

İki şeyden biri yapılacak. Hükümet yüksek faiz düşük kur politikasına devam edecek. Yani, özel sektöre kurun yükselmeyeceği garantisi verecek. Zaten şu anda yapılan da odur.

İkincisi, hiçbir şekilde kuru baskı altında tutamaz hale gelirse özel sektör borçlarının önemli bir kısmını üzerine alacak!!!

Sakın “bu olmaz” demeyin. Bu ülkede TMSF eliyle el konulan bankaların ve şirketlerin borçlarını kim ödedi sanıyorsunuz? Hazine yaklaşık 40 milyar dolarlık tahvil vererek bu borçları devralmadı mı? Bir gecede bir kanunla devletin borçları 40 milyar dolar artmış olmadı mı?

Bunların hepsi oldu ve ben daha önce bunları defalarca yazdım. İşte bunun için “özel sektörün borçlarını kim ödeyecek?” diye bugün bir başlık attım. Bu işin takipçisi olmaya devam edeceğim. Bu yazım, bu konuda yaptığım ilk erken uyarımdır. İsterseniz bu yazıyı saklayın. Çünkü üç – beş seneye varmaz bu konuda atraksiyonlar başlar. Olayları daha iyi takip etmiş olursunuz.

Selam ve Sevgilerimle


İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.