Ambargo İspanyolca kökenli bir kavramdır.
Bir ülkenin belli bir ülke ile ticari ilişkilerini kesmesi demektir.
Ambargo uygulayan ülke, ürettiği veya ticaretini yaptığı bazı mallarının ambargo uyguladığı ülkeye satılmasını ve gönderilmesini engeller.
İşte bunu temin etmek için aldığı önlemler ve yasal yasaklar ‘ambargo’ kelimesi ile ifade edilir.
Kelime nispeten yeni olsa da, ‘ambargo uygulamak’ insanlık tarihi kadar eski bir savaş taktiğidir.
Düşman kabul ettiklerinizi ambargo uygulayarak zayıflatırsınız.
Zayıflayan düşmanınıza da isteklerinizi kabul ettirmeniz daha kolay olur.
Kısaca konunun özü budur.
Örneğin bir ordunun bir şehri kuşatması bir nevi ambargodur.
O şehre hiçbir malın girmesine müsaade etmeden kuşatmayı sürdürür.
Sonunda yiyeceği ve cephanesi biten şehir teslim olmak zorunda kalır.
Tabi bu da çok kaba bir ambargo uygulamasıdır.
Ülkeler arasındaki ilişkiler geliştikçe ambargo uygulamaları da daha nitelikli hale dönüşmüştür.
Zamanla ambargo, bütün mallara değil ama bazı seçilmiş mallara uygulanmaya başlamıştır.
Böyle durumlarda ambargo, bir yeri teslim alma amacından ziyade bir konuda kısıtlama amacına hizmet eder olmuştur.
Dolayısıyla bu şekilde ambargo hem ticari ilişkilerinizi sürdürüp hem de belli konularda isteklerinizi yerine getirtmenin bir aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bu şekilde yok etme amacından daha çok terbiye etme aracı olarak hizmet etmektedir.
Tanımlamak için farklı ifadeler kullanılsa da tarihte ambargo örnekleri çoktur.
Bunlardan biri Hz. Muhammed (SAV) ve Müslümanlara Mekke’de uygulanan ambargodur.
Müşrikler 617 yılında Müslümanlar ve onları koruyan Hâşimoğulları ile her türlü alışverişi ve evlilik gibi medenî ilişkileri dahi kestiler.
Bunu bir sözleşme olarak da Kâbe’nin duvarına astılar.
Bu ambargo üç sene sürdü. Bu yüzden Müslümanlar çok büyük sıkıntılar çektiler.
Açlıktan ağaç kabuklarını ve yapraklarını dahi yemek zorunda kaldılar.
Bu süre içerisinde bazı yiyecekleri satın aldılar ama bedeli çok ağır oldu. Çok yüksek ücret ödediler.
Biraz daha yakın tarihimizden örnek vermek gerekirse Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Amerika’nın uyguladığı silah ambargosunu hatırlatabiliriz.
Bu ambargo neticesinde normalde ABD’den 60 dolara aldığımız uçak parçalarını karaborsadan 700-800 dolara tedarik ediyorduk.
Tabi buna karşı Türkiye de bazı karşı adımlar attı.
Öncelikle bütün Amerikan üs ve tesislerini TSK’nın kontrol ve gözetimi altına aldı.
Sonra savunma sanayinde ABD bağımlılığını azaltacak yatırımlar yaptı.
Bir bakıma ambargo bizim şu an gurur duyduğumuz savunma sanayinin temellerinin atılmasına vesile oldu!
Buna da farklı bir açıdan ambargo tehditinin fırsata çevrilmesi örneği diyebiliriz.
Günümüzden örnek verirsek İran’a uygulanan ambargolara bakabiliriz.
İran onlarca yıldır ambargolarla uğraşıyor. Ama aynı zamanda da gelişmesini sürdürüyor.
Bence sıkıntılarının büyük bir çoğunluğu, ambargolardan değil kendi ekonomi politikalarınden kaynaklanıyor.
Kısacası ve işin özü şudur;
Evet, ambargolar her zaman vardı ve var olacaklar.
Her zaman kullanıldı ve kullanılacaklar.
Lakin burada önemli olan kısım, sizin ambargolara karşı ne kadar hazırlıklı olduğunuzdur.
Ambargoların, ambargo uygulanan ülkeye zararı olduğu kadar olmasa da ambargo uygulayan ülkeye de zararı vardır. Etki tepki meselesi gibi.
Burada önemli olan konu sizin çok detaylı bir şekilde hazırlıklı olup olmadığınız konusudur.
Bugün artık sık sık başta Amerika olmak üzere bazı ülkeler bize ambargo uygulamaktan söz ediyor.
Ambargo ticari bir savaş aracı olduğuna göre bize bir savaştan söz ediliyor demektir.
O halde yapılması gereken iş hazırlıklı olmaktır.
Bir savaşa hazırlık yapar gibi hazırlanmaktır.
Bu iş ihmale gelmez.
İki türlü ambargo senaryosu çalışılabilir. Bunları ana hatları ile finansal ambargo ve ekonomik ambargo olarak ifade edebiliriz.
Borçlu bir ülke olduğumuz için finansal ambargo karşımıza borç bulma zorluğu olarak çıkacaktır.
Yani döviz bulma zorluğu. Bulursak da bize bedeli çok yüksek olabilir.
İşte böyle bir durumda yapılması gereken iş, yüksek bedelleri daha düşük bedellerle değiştirmek değil, paradigma değiştirmektir.
Mevcut küresel finans sistemi Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS)’dir.
Bu sisteme karşı yerli ve milli alternatif üretmek en iyi cevap olur.
Bu da para-kredi sistemini değiştirmek ile olur.
Şimdiden gerçek veriler ile çalışıp hazırlık yapılması gereken bir konudur.
Hatta bir bölge para birimi oluşturmak çok daha etkili bir yaklaşım olur.
İkinci tür ambargo ekonomik ambargodur. Yani bazı malların bize satışının yasaklanmasıdır.
Unutmayalım ki burada biz zayıf bir ülke değiliz.
Ancak yapmamız gereken hazırlıkları şimdiden yapmazsak, hazırlıksızlığımız zayıflığımız olur.
Bir şeyi üretmek başka, üretebilir olmak daha başka bir şeydir.
Bizim her türlü mal ve hizmeti üretebilir olmamız gerekir.
Lazım olduğunda yani iş başa düştüğünde laboratuvar ölçeklerde yapmış olduğumuz üretimleri hemen ekonomik ölçeklere aktarabilmemiz gerekir.
Bunun için de öncelikle iyi bir dış ticaret envanteri çıkarılmalıdır.
Bu envanterin şirketler, aidiyetler ve ikâme edilebilirlik bazında detaylı olması gerekir.
Sonra bu envanterin üzerinden olası hamlelerimizi bir oyun teorisi kurgusunda hazırlamamız gerekir.
Ondan sonra karşı taraftan atılacak adımlara karşı ne yapmamız gerektiğini bilen ve hemen uygulamaya koyan bir devlet olmuş oluruz.
Böyle disiplinli bir yapı ile kimse mücadele edemez.
Ederse de kaybetmeye mahkûm olur.
Evet, zayıf değiliz ama ahmak da olmamalıyız.
Bu konuda ahmaklık, hazırlık ile doğrudan ilgilidir.
Peki, hazır mıyız?
Bilemiyorum! Evet demek isterim.
Bakınız, ülkemizin ithalatı ihracatının yaklaşık 1.6 katıdır.
Yani biz sattığımızdan daha çok satın alan bir ülkeyiz.
Bizim satın almaları durdurmamız satan ülkedeki satışları yasaklamamız anlamına gelir.
Bir nevi tersinden hareketle, ambargoyu menşeinde etkili kılabiliriz.
İşte size bir başka senaryo.
Ayrıca, zincirleme etki yapabilecek hamleleri de düşünebiliriz.
Ülkemizde faaliyet gösteren yüzlerce Amerikan firması var.
Bunlar bizim hanemizde gözüküyor ama son tahlilde Amerika’nın firması.
Örneğin Cargill buna güzel bir örnektir.
Başkan Oğul Bush taa Amerika’dan kalkıp gelip zamanın başbakanı Erdoğan’a Cargill için ricacı olmuştu.
Ve daha neler neler.
Badem mi dersiniz, pirinç mi dersiniz, mısır mı dersiniz, tohum mu dersiniz, yağ mı dersiniz…
Hepsi Amerika’dan, hepsi burada, hepsi bir arada.
Siz saymaya devam edin.
Son söz.
Tavaya düşen sonunda pişer!
Ambargo sözü tavaya düştü.
Artık ağızlarda sakız gibi çiğnenir oldu.
Pişirilip oldurulması yakındır.
En iyi cevap, hazırlıklı olmaktır.
Tabi her anlamda hazırlıklı olmak.
Peki, hazır mısınız?
Prof. Dr. Mete Gündoğan
…
Bu makalem 26 Ekim 2019 tarihinde IndependentTükçe sitesinde yayınlanmıştır…
Bir yanıt bırakın