Şu cümleleri ve benzerlerini sıralarda çok duyuyoruz.
- Enflasyon arz kaynaklı.
- Tedarik zincirleri kırıldı.
- Ambargo uygulanıyor.
- Gıdada kıtlık yaşıyoruz.
- Gaz alımı durduruldu.
- Petrol akışı kesildi.
- Soba alın. Yakacak odun kömür stoku bulundurun.
- Gıda stoklayın…
Aslında duyduklarımızdan çok daha fazlasını söyleyebiliriz. Sadece bunlar kamuoyuna yansıyanlar veya yansıtılanlar.
Peki, ne oluyor?
Bu zamana kadar küresel bir ekonomik düzen oluşturulmuştu. Nerede ucuz ise orada üretim yapılıyordu. Buna uygun olarak da büyük ve nitelikli nakliye ağları ile üretim-tüketim hatları oluşturulmuştu. Zaten bu çağa verilen isimlerden biri de nakliye çağı idi. Nakliye düzeni, ekonominin can damarını oluşturuyordu.
Son on yıldır nakliye çağını sarsan olaylar ardı ardına gelmeye başladı. Küresel finans krizini, iklim krizini, Kovid-19 salgınını, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesini ve son olarak da Çin-Tayvan-ABD krizini ana olaylar olarak not edebiliriz.
Bunlara bağlı olarak daha birçok olaylar yaşanıyor. Neticede onlarca yıldır kurulan küresel ekonomik düzenin tedarik zincirleri kırılıyor. Küresel ekonomilerden yerel ekonomilere bir geçiş yaşanıyor. İşte bu geçiş sırasında yaşanacaklar veya yaşanabileceği öngörülenler başta kurduğumuz cümleleri oluşturuyor.
Bu geçişi çok ciddiye almak lazımdır.
Bu geçiş, sizin yeni ekonominizi nasıl kurgulayacağınız ile doğrudan ilgilidir. Çünkü dünyada yeni tedarik zincirleri oluşacaktır. Bu yeni tedarik zincirleri hesaplı, planlı ve kontrollü bir şekilde oluşturulmaz ise büyük kargaşalar ve büyük yıkımlar gelir. Kısacası devletlerin, yerel yönetimlerin, halkın, ailelerin ve bireylerin yapacakları vazifeler vardır. Bu vazifelerin şimdiden tespit edilerek alternatifli planlamalarının yapılması gerekmektedir.
Bakınız bir hattan başlayarak, tedarik zinciri değişiminin etkilerini kabaca birkaç cümle ile anlatmaya çalışayım.
Şu anda Türkiye’nin gaz alımında bir problem yok gibi. Ancak çeşitli sebeplerle ülkemize doğalgaz akışının azaldığını düşünelim. Gelen gazın öncelikle nereye verileceğine birilerinin karar vermesi lazım. Hangi kriterlere göre karar vereceğinin şimdiden belirlenmesi lazım.
Sanayiye mi verilecek yoksa evlere mi verilecek?
Bu son derece stratejik bir üst yönetim kararıdır. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 81’den fazlası doğal gaz kullanıyor. Isıtmamız doğalgaz ile yapılıyor. Evlerimizi ve suyumuzu doğalgaz ile ısıtıyoruz.
Eğer kesilir ise ne yapacağız?
Önümüz kış. Herkes kendi başının çaresine baksın derseniz anarşi olur. Bir şekilde acil düzenlemelerin oluşturulması gerekiyor. Öyle bir durumdayız ki bugün evlerimizde soba kuracağımız yerlerimiz yok! Hatta yeni yapılan evlerde baca bile yok. Apartmanlarda pencerelerden soba boruları da çıkaramazsınız. Merkezi ısıtma kömür kazanlarına döneceksiniz. Merkezi ısıtma kömür kazanlarını ben bilirim. Sabah altıda kazan yakılıp kalorifer peteklerine sıcak su gelmeye başlayınca peteklerden bir ses gelirdi. O sesi duyana kadar yataktan çıkmadığımız zamanları da hatırlarım.
- Şimdi binaları kömür kazanı ile merkezi ısıtmaya dönüştürmeye kalkışsanız bu dönüşümü destekleyecek teknik ve malzeme alt yapısı var mı?
- Odun kömür üretimi var mı?
- Şehre kömür nasıl girecek?
- Oluşacak kül nereye gidecek?
Bugün doğalgaz çevrim santrallerinden elektrik üretiliyor. Gazı buradan azaltırsanız o zaman elektrik üretimi düşecektir. Termik santrallerini çalıştırsanız bir problem hidroelektrik santrallerini çalıştırsanız ayrı bir problem yaşarsınız. Bu durumda elektrik kesintilerinden bahsetmemiz gerekecektir.
Peki, kimin elektriğini ne kadar süre ile keseceksiniz?
Modern yaşamımızda neredeyse her şeyimiz elektrik enerjisine bağlı. Eğer elektrik uzun süreli kesilir ise gıdalarımızı uzun süreli saklayamayız. Hatta tuvaletlerimizi bile kullanamaz hale geliriz! Diyelim ki bütün bu olabileceklere bakarak korktunuz ve evlerin gazını değil de sanayinin gazını azalttınız;
- Hangi sanayi sektörünün gazını keseceksiniz?
- Seçimi neye göre yapacaksınız?
- Sanayide üretim durursa ihtiyaç maddelerini nereden karşılayacaksınız?
- Hangi mal ve hizmetleri nasıl ikame edeceksiniz?
Devletin ve yerel yönetimlerin bütün bu planlamaları şimdiden yapması gerekiyor. Aksi takdirde ihtiyaç zamanında vurguncular, stokçular, kara borsacılar vb. gibi adına ne derseniz deyin yığınla asalak türer. Zamanla bunlar ellerindeki haksız kazançları ile düzeni bile etkilemeye ve hatta değiştirmeye başlarlar. Ekonomik anarşi veya terör yeni düzen olur. Bugün böyle düzenleri ve akıbetini, nüfusu çok kalabalık bazı bölgelerde görüyoruz.
Acilen devleti yöneten kadroların yapması gerekenlerin başında mevcut tedarik zincirlerinin ortaya çıkarılması gelmektedir. Sonra bu zincirlerdeki zayıf halkalar tespit edilmelidir. Daha sonra bu zayıf halkalar yeniden yapılandırılmalıdır. İkame üretimin veya ikame malların tespit edilmesi ve acil durum stratejik planlamalarının şimdiden yapılması gerekir. Bu zoraki değişim sürecine uygun mevzuat oluşturulmalı ve eğitimler verilmelidir. Suç ve cezalar tanımlanmalıdır. Olası hastalıklar ve tedavileri öngörülebilmelidir.
Kovid-19 salgını bize çok şeyler söyledi. Peki, söylenenlerden ders aldık mı? Üzülerek ifade edeyim ki cevabım hayır olacaktır. Kısacası, dünyada küresel ekonomiden yerel ekonomiye geçiş yaşanacak. Üretim tüketim ağları yeniden oluşacak. Tedarik zincirleri yeniden kurgulanacak.
Ama nasıl?
İşte bütün bunların çok detaylı olarak çalışılması gerekiyor. Yapılacak çok iş var. Planlamalar var. Boşa geçirecek bir saniyemiz bile yok! Devletin milyonlarca memurunun bütün bunları harıl harıl çalışıyor olması gerekir. Gelin görün ki devlet dairelerinin mevzusu bu değil! Tabidir ki bütün bunları memurların kendisi başlatıp yapacak değildir. En tepeden bir politika dokümanı oluşturulması gerekiyor.
Ancak yine gelin görün ki böyle bir doküman henüz oluşturulmuş da değil. Galiba biz ne dersek diyelim toplumsal alışkanlıklar kolay değişmiyor. Atalarımız boşuna dememiş, bizim insanımız “Yumurta kapıya gelmeden folluk aramaz” diye. “Kervan yolda dizilir” diye. Umarım bu sefer yumurtanın kapıya gelmesi beklenmez! Kervan yolda dizilmez!
Oldukça karamsar bir yazı olduğunun farkındayım.
Sonunun ümit var olması açısından şunları da ifade ederek tamamlayayım. Aslında yapılacak işler zor değil. Sadece güçlü bir irade ile detaylı planlama yapılması gerekiyor. Tarihte buna benzer hatta bundan çok daha kötü durumlarla karşı karşıya geldik. İyi bir stratejik planlama ve detaylı hazırlıklarla hepsinden güçlenerek çıktık. Çünkü bu süreçlere ne kadar çok hazırlıklı olursak o kadar kolay yönetiriz. Sıkıntıları o kadar kolay atlatırız.
Zaten her şey için bu böyle değil midir?
İyi bir hazırlık, her türlü başarının teminatıdır.
***
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN