Para ve para mekanizması, teknolojik gelişimlere en iyi ayak uyduran olguların başında gelir.
Çünkü parayı elinde tutanlar bu gelişimleri adapte etmek için parayı esirgemezler.
Blok zinciri (blokchain) teknolojisinin gelişimi ile birlikte kayıt paralar yepyeni bir temsil kabiliyeti daha buldular. O da “kripto para” olarak karşımıza çıktı. O zamana kadar dolaşıma giren kayıt paraların yönetimi merkezi olarak gerçekleştiriliyordu. Ülkelerdeki para otoriteleri çoğunlukla da merkez bankaları bu işi yapıyordu. Kripto paraların yönetimi merkezi değil dağıtık olarak yapılacaktı. Yani belli bir görünür merkezi yönetimi yoktu. Fakat kısa zamanda merkez bankaları, devlet otoritesini de arkalarına alarak, durumu kendi lehlerine çevirmeye başladılar.
Aslında, ister kağıt ister elektronik kart isterse de kripto para şeklinde olsun bunların hepsi kayıt paradır ve bunların hiç biri herhangi bir gerçek kıymeti temsil etmez. Kayıt paralar ilzamî paralardır. Diğer bir ifade ile kanuni paralardır. Kripto paraların bunun dışında olduğunu zannetmeyin.
Onlar da para otoritesinin müsaadesi altındadırlar. Eğer para otoritesi ve kanun (devlet) bu kripto paraları meşru ödeme araçları olarak kabul etmezse bunların kendi başlarına para olma ve gelişme şansları yoktur. Çünkü değerleri kendinden menkul değildir. Yani mal para değillerdir.
Şimdi bu genel girişten sonra, konuya farklı bir açıdan dikkat çekmek istiyorum. Bir bakıma, spekülatif bir senaryo çizmek istiyorum.
Geçenlerde Merkez Bankası, elektronik para ve ödeme kuruluşu hizmeti sunmak isteyen 16 ayrı kuruluşa faaliyet izni verdi. İzin alanların arasında Koç Holding, Trendyol, Fuzul Grup, A101 ve Anadolu Grubu’na iltisaklı şirketler de yer alıyor. Bunlara, ödeme hizmetleri ve elektronik para alanında faaliyet gösteren fintekler de deniyor. Merkez Bankası’nın bu şekilde faaliyetine izin verdiği şirket sayısı 30’u aşmış durumda. Hatta Türk vatandaşlığı almış yabancılar dahi var. Bu da sistemin uluslararası mecralarda hızla yayılacağının bir göstergesidir.
Şimdi, bu ön bilgilerin ışığında, bütüne bakarak bir öngörüde bulunayım.
Küresel para-kredi sisteminde, merkez bankaları devlet otoritelerinden bağımsız olarak kurgulanmıştır. Öyle olmalıdır ki dünyayı ve insanlığı kontrol altına almak istene bir avuç küresel elitler tarafından kolayca yönlendirilebilsinler ve küresel finans kapitale eklemlenebilsinler. Ülkemizde de yakın zamana kadar durum böyle idi. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi uygulamaları ile birlikte Merkez Bankasının bağımsızlığı fiilen bitti. Hükümet, kendi ekonomi politikaları doğrultusunda Merkez Bankasına müdahale etmeye başladı. Bu durum doğal olarak Türk Lirası’nı zaafa uğrattı.
Aslında bu zafiyet, bir bakıma küresel finans kapitalin kurgusu dışına çıktığı için Türkiye’yi cezalandırmasının sonucuydu.
Ülke farklı bir adım atmıştı. Lakin o adımın gereği olan sistemi kuramamıştı. Bundan sonra kurabileceğine dair bir belirti de maalesef gözükmüyor. İşte zafiyet tam da buradan doğuyor. Bu kargaşanın doğal bir sonucu olarak insanımız Türk Lirası’ndan kaçmaya başladı. Hükümet, yatırımcılar TL’den kaçmasın diye Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesabı icat etti. Vatandaşına şunu dedi: “Paranızı dolara yatırmayın. Vadeli TL hesabına yatırın. Faiz geliriniz ile dolar kuru arasında aleyhinize bir fark oluşursa, o farkı ben telafi edeceğim”
Kısacası, vatandaşın faiz getirisi dolar getirisinin altında kalırsa, Hükümet bu farkı vereceğini taahhüt etti. Böylelikle milleti kısmen dolardan uzak tuttular ancak işler daha da karıştı.
Merkez Bankası piyasaya müdahale için çok değişik enstrümanlar da denedi ve deniyor.
Bu denemeler ile bankanın maliyeti arttı. Artan maliyetleri karşılamada faiz gelirleri yeterli olmayınca negatif bir bakiye oluştu. Bu da merkez bankasının kâr veya zararının ne olacağı sorusunu gündeme getirdi. Bu konu hala sıcak olarak tartışılıyor. Tabi bütün bunlar insanları dolardan uzak tutmak diğer bir ifade ile TL’ye güven oluşturmak için yapılıyor. Önümüzde oluşan manzara bu!
Şimdi bu manzarayı kripto paralar üzerinden geliştirerek bir öngörüde bulunalım.
Koç Holding ile iltisaklı olan para şirketi ödeme aracı olarak bir “koç” belirlemiş olsun. Yani “koç” yeni ödeme biriminin adı olarak karşımıza çıksın. Tabidir ki koç ile diğer paralar arasına bir kur farkı da olacak. Koç‘a karşı TL. Diyelim ki 1 koç 100 TL olsun.
Zamanla bu kur farkı nasıl gelişir?
Türk lirası, ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ gibi tahmin edilemeyen bir yapıda mecrasına devam eder. Hükümet sıkıştıkça yeni TL basar. Çünkü ortada işin matematiği yok! Sistemi ise hiç yok! Buna mukabil koç, oyunu kurallarına göre oynayacak. Zaten arkasında kocaman bir grup var. Bunu daha da geliştirecek. Diğer büyük grupları da yanına alacak. Hatta Avrupa Merkez Bankası veya FED gibi kuruluşlarla da çeşitli mutabakatlar yapacak. Daha güvenilir, istikrarlı ve güçlü bir para birimine dönüşecek.
Dahası, sahip olduğu hacmin çok küçük bir kısmını token olarak da basıp tedavüle sokacak. Bu onu daha da güçlü ve güvenilir kılacak. Halkın gözünde gerçek para haline dönüştürecek. Kısa zamanda insanlar, piyasada 1 koç almak için belki de birkaç bin lira verir hale gelecek. Yani kur farkı binlerle ifade edilmeye başlanılacak.
Peki, sonunda ne olacak?
Sonunda, doğal olarak, ülkenin fiili para birimi koç olacak. Resmi para birimi kullanılsa da koç karşısında çöp olacağı için bir hükmü kalmayacak. İnsanlar fiili durumu resmileştirmek için siyasetçileri hareket geçirerek sistemin komple koça teslim edilmesini isteyecekler. Hem de yalvara yakara!
Gerçekte bir özel konsorsiyum olan FED’i de örnek gösterecekler. Biliyorsunuz FED, sekiz özel bankanın oluşturduğu bir konsorsiyum ve ABD’nin resmi parasını basıyor. Tabi, böyle bir şeyin olmasını şimdi isterseniz “vatan haini” ilan edilirsiniz. Ancak burada anlattığım senaryoda böyle bir şeyi isteyenler vatanseverler olarak ilan edilecekler!
Bunlar komplo teorisinden başka birşey değil mi dediniz ?
Hayır efendim, öngörü.
Zaten bütün spekülasyonlar birer öngörüdürler.
En sonunda ne mi olur?
Şunu asla aklınızdan çıkarmayın!!
Para arzını kim kontrol ediyorsa, devlet o olur.
***
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN