Yabancılara emlak satışı çok sıkıntılı bir konudur.
Çünkü devletler kolay kurulmazlar ve kolay da yıkılmazlar. Her oluşumun unutamayacağı ya da unutturmayacağı bir kuruluş/yıkılış hikayesi vardır. Bu hikaye nesilden nesile aktarılıp gider. Bu hikayelerin geçtiği topraklar vardır. İşte o topraklara vatan toprakları denir.
Biz de millet olarak topraklarımızda çok büyük fetihler ve zaman zaman da ciddi sıkıntılar yaşadık. Topraklarımıza çok zalimler de gömdük şehitler de. Ama hep şöyle belledik, bu topraklar bize şehitlerimizin emanetidir. Yanlış yaparsak onların lanetine uğrar, mahvoluruz.
Başka ülkelerin evlatlarının topraklarını yabancılara sattıklarını duyardık ve garipserdik. Sultan Abdülhamid’in sözünü küçük yaşlardan beri kulağımıza küpe ettik: Şehit kanı ile sulanan topraklar para ile satılmaz! Diğer bir ifade ile bizim topraklarımızın bedeli kandır, candır. Para değil.
Ancak şartlar öyle değişti ve gelişti ki 1990’lı yılların sonu ile birlikte toprak satışları gündemin başına oturdu. Artık toprak, yabancılara satılabilecek bir ticari mal haline geldi ya da getirildi. İnsanlara değişik örneklerle bu satışların gayet normal olduğunu anlatmaya başladılar ve kısmen de başardılar. En çok kullandıkları agümanlardan biri “yabancılar toprağı sırtına yükleyip kaçacak mı?” şeklinde aptalca bir ifade idi. Bir de “artık çağımızda…”, “bırakın bu komplocu yaklaşımları…” diye başlayan ifadeler. Elbette yabancılar toprağı sırtına vurup gidecek değil, adam enayi mi gitsin. Sana, çık git toprağımdan diyecek! Artık çağımızda bunların aşılması lazım diyenler de bazı şeylerin çağlar üstü olduğunu anlaması gerekir.
Açıkça bildiğimiz bir şey var. Dışarıdan gelen toprak satışı tavsiyeleri her zaman olmuştur. Öncelikle ekonomik sebeplerden dolayı ama genel olarak değişik sebeplerle de olsa hep var olan bu tavsiyeye karşı hiçbir hükümet mevcut hükümet kadar cesur (!) olmadı. Rakamlara baktığımızda da bunu açıkça görmekteyiz.
Artık yabancılara toprak satışında karşılıklılık esası aranmamaktadır. Bulunduğu ilçe yüzölçümünün (şimdilik!) %10’unu geçmeyecek şekilde topraklarımız yabancılara satılabilir. Ülke genelinde ise kişi başına toprak alanı 30 hektarı geçmeyecek. Çevre ve Maliye Bakanlıkları ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde bu miktarı iki katına çıkarmaya yetkilidir. Tabi, artık ülke menfaatleri de para ile ölçülebildiğinden, şimdiden bunu 60 hektar diye kabul edebiliriz.
Yapısız taşınmaz satın alan yabancı uyruklu gerçek kişilerden ise, satın aldığı taşınmazda geliştireceği projeyi 2 yıl içerisinde ilgili bakanlığın onayına sunma şartı var. Ama bu süre “iyi niyetlerle” her zaman uzatılmaya açık.
Şu an itibarıyla yabancılara neler, nerede ve ne kadar satıldı diye net bir istatistik veremeyeceğim. Ancak geçmişe yönelik çalışmalar var. TMMOB, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’nın bir yayınından (1) edindiğim bilgiler şu şekildedir.
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 2011 yılı verilerine göre, 2003’e kadar 23 bin 44 yabancı uyrukluya satış yapılırken, son 11 yılda bu sayı 96 bine çıkmıştır. Verilen ilk rakamın içerisinde, yabancı uyruklu olup Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelerden Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Türkler çoğunluktadır. İkinci rakam ise, Türkiye’de doğrudan mülk edinmek isteyen yabancı şirketleri ve kişileri göstermektedir. Bunlar içerisinde İngilizler, Almanlar ve Yunanlar başta olmak üzere, dünyadaki 89 değişik ülkenin vatandaşı bulunmaktadır. Türkiye’de 81 ilinin 76’sında 111 bin 194 adet taşınmaz satılmış, gayrimenkule yatırım yapan yabancı sayısı ise 119 bin 599 kişiye ulaşmıştır. Yabancıların aldığı taşınmaz alanı toplamı ise 81 bin dönümü aşmıştır.
Aslında bu işin sonu yoktur. Ya da, ülke toprakları satılmaya başladı ise deniz bitmiştir. Bu zamana kadar da birçok taşınmaz satılmıştır. Anlaşılan mevcut zihniyet bu satışlara devam edecektir. Neden devam edeceği konusu ayrı değerlendirilir. Ancak bizim endişelerimiz de gerçektir. Bir komplodan değil rakamlara dayalı gerçeklerden bahsediyoruz.
Tam bu noktada bir şeyi hatırlatmakta fayda var. Toprak satışının ekonomik sebeplerinin temelinde mevcut Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) vardır. Bu sistem ile sonunda elimizde ne var ne yok hepsini satmak mecburiyetinde kalabiliriz. Basit bir kurgu için Faiz Tuzağı (2) kitapçığını inceleyebilirsiniz. Esas sorgulanması gereken de BDPS’dir. Bu konuda Çetiner Hocanın yazısını (3) da okumanızı tavsiye ederim. O yazılardan da görebileceğiniz gibi ne yazık ki boş yere topraklarımızı satıyoruz. Bilmemezlik en büyük dert!
Bütün bunlar ortada iken, satışlara hala da devam edilirken, “zararın neresinden dönülürse kârdır” anlayışı ile önemli bir açığı dile getirerek kapatılmasını tavsiye etmek istiyorum.
Şimdi, anlatmak istediğimi şöyle bir kurgu ile açıklamaya çalışayım. Diyelim ki bundan 15-20 sene sonra bizden taşınmaz alanlara Londra, Frankfurt ya da NewYork’da kurulu bir gayrimenkul şirketi gelip ellerindeki toprakları satın almayı teklif etti. Cazip de bir ücret önerdi.
Bizim bundan haberimiz olur mu?
Hayır.
Sonra, bizden taşınmaz alanlar da taşınmazlarını o ülkenin yasaları çerçevesinde sattılar.
Bu satış geçerli midir?
Evet.
Pekiyi bir müddet sonra epey arazi toplamış bir gayrimenkul şirketi, bu arazilerin kim olduğunu bilmediğimiz sahipleri adına avukatlarını bazı isteklerde bulunması için yetkilendirebilir mi?
Evet.
Bundan bizim haberimiz olur mu?
Hayır.
Pekiyi, sözkonusu yabancı gayrımenkul şirketinin avukatları Türkiyemizdeki avukatları vekil olarak tayin edebilirler mi?
Evet.
Bu durumda karşımıza gelecek olan Türkiye Cumhuriyeti avukatları yabancı istekleri savunmaya, milletimizin menfaatlerine aykırı taleplerde bulunmaya başlayabilirler mi?
Evet.
Bizim bundan haberimiz olur mu?
Elbette.
Pekiyi bu durumda hemen kimleri suçlarız?
Sanırım öncelikle o avukatları hain ilan ederiz. Sonra gayrimenkul şirketlerinin ne kadar kötü olduğunu ispat etmek için elimizden geleni yaparız. Belki, sonra da onlara satış yapan yabancıları nankör olarak niteleriz. Öyle ya, biz onlara topraklarımızı satmışız, onlar da gitmişler bizim düşmanlarımıza vatanımızı teslim etmişler!…
Bu böyle sürer gider. Arada işler sulanır. Bütün istekler adım adım değişik ambalajlarda yaptırılmaya çalışılır, yaptırılır da! Görüleceği gibi böyle bir durumda hangi ülkeden kimlerin bizden taşınmaz aldığının bir önemi de kalmaz! Şu andaki istatistiklerin bir anlamı da olmaz. Karşımızdaki üç-dört tane yabancı gayrimenkul şirketi taşınmazların neredeyse tamamını temsil eder hale gelebilir.
Görüldüğü gibi bu ciddi bir açıktır. Bu açığın derhal kapatılması ve endişelerin giderilmesi gerekiyor. Anlaşıldı ki mevcut idare ille de taşınmazlarımızı satacağız diyor. Bu zaman diliminde milletin verdiği yetkiye dayanarak bunları yapıyor. Bu yetkilendirmeyi kısmen anlayabiliriz. Ancak, taşınmaz satışında az önce bir tane örneğini verdiğim gibi açıklar bırakmamak gelecek nesiller adına da oldukça önemlidir.
Satış sonrası bu ve buna benzer açıkların kapatılması gerekir. Bunun için alınması gereken ilk karar, satılan taşınmazların şu andaki sahiplerinin ancak yasal mirascılarına devredilebileceği hükmünü getirmektir. Bu yasal mirasçılar da çocuklarından başkası olmaması gerekir. Çünkü diğer ülkelerde başkaca yasal mirasçılar olabilir. Tüzel kişiler için de benzer bir sonucu doğuracak yasal tedbirler alınmalıdır. Neticede toprağınızı ekonomik sebeplerle satıyorsunuz egemenliğinizi değil. Bunlara dikkat edilmesi gerekir.
Akabinde, vakit geçirmeden bir taşınmaz bilgi sistemi oluşturulmalıdır. Sonra, buradaki verilere dayanarak bir arazi yönetim sistemi geliştirilmelidir. Buradaki veriler doğru, şeffaf ve kolaylıkla takip edilebilir olmalıdır. Her vatandaşın, vatanında kimlerin taşınmaz sahibi olduğunu ve taşınmazların nasıl yönetildiğini bilme hakkı vardır. Örneğin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün sitesinde, 1 Mart 2011 tarihinde Brüksel’de “Yabancıların Taşınmaz Ediniminin Serbestleştirilmesine Yönelik Planlar” ve “Kadastro Sisteminin Geliştirilmesi” konulu bir sunum yapıldığı ifade ediliyor. Bu sunumları siteden indirip inceleyebilmeliydik.
Neticede, arazi ya da taşınmaz satışı çok dikkatli olunması gereken bir konudur. Bu konu, ateşle oynamak değil canla oynamak gibi bir şeydir. Önceleri toprak satıyoruz dersiniz, bir de bakmışsınız ki egemenliğiniz satılmış! Tabi sonuçları da çok ağır olur. Dünyada bunların örnekleri de vardır. Ekonomik sebeplerle yapılan bu satışlara aslında gerek de yoktur ama BDPS/KRS ifadelerini bilenlere! Fakat, ille de satağız diyorsanız bari emniyet mızraklarını çuvala koyun ki ileride kapatamasınlar.
Bakınız:
1) TMMOB, HKMO. “Yabancılara Toprak Satışı: Neo-Liberalizmin Kıskacında Türkiye Toprakları”, ISBN: 975-89-175-4, Mayıs 2012, Ankara. http://www.hkmo.org.tr/resimler/ekler/46bdd08bae2e357_ek.pdf (08/09/2012, 13:21)
2) Mete GÜNDOĞAN, “Faiz Tuzağı”, Keşif Yayınları, 2002, Ankara.
3) B. Gültekin ÇETİNER, “Yabancıya Toprak Satışı Meselesi”, www.Haber7.com, 10 Mayıs 2012, http://drcetiner.org/ekonomi/yabanciya-toprak-satisi
Bir yanıt bırakın