Sistem kelimesi birçok dilde aynı şekilde kullanılır ancak farklı anlamları ifade eder. Aynı dilde de birçok alanda farklı kullanım şekilleri vardır.
Türkçe’mizde sistem kelimesine karşılık düzen, nizam veya organizasyon kelimeleri de kullanılır. Bu açıdan baktığımızda sistem kelimesi oldukça yoğun kullanılan ve çok yorgun bir kelimedir.
Sistem aynı zamanda düzen olunca, tabii ki, herkesin takip ettiği bir düzen vardır. Evinin temizliğini yapan bir kişinin takip ettiği bir düzeni vardır. Burada bir sıralama kastedilir ama olsun. Neticede büyük fotoğraf, o sıralama ile ulaşılacak ev temizliğini ifade eder.
Bir fabrikada, bir ürünün üretilmesi için de bir düzen söz konusudur. Yani bir sistem söz konusudur. Bu durum aslında her şey için böyledir. Her türlü üretim bir sisteme göre yapılır. Hatta sistemlerin de kendi içerisinde sistemleri vardır.
Farklı bir ifade ile her sistem aslında bir sistemler sistemidir.
İç içe geçmiş sistemlerden ibarettir.
Matruşka bebekler gibi.
Sistemler sistemi ifadesi bize sistemler arasındaki etkileşimleri anlatır.
Üç tane sistem düşünelim. Bunlardan ikisi birbiri ile etkileşim içerisinde olan nispeten küçük birer sistem olsun. Bu her iki sistem aynı zamanda kendilerinden daha büyük bir sistemin de bir parçası olsunlar. Bu durumda yatay ve dikey etkileşimlerden bahsediyoruz demektir.
İlk iki sistem birbiri ile yatay etkileşim içerisindedir. Her iki sistem de üçüncü sistem ile dikey etkileşim içerisindedir.
Bu etkileşimleri belli kurallar çerçevesinde detaylı olarak çalışmaya başladığınız zaman sistem mühendisliğine başladınız demektir.
Peki, söz konusu yatay ve dikey ilişkiler nereye kadar uzanır gider?
Bu sorunun cevabını beşli bir katmanda şu şekilde verebiliriz.
Diyelim ki siz şeker üreteceksiniz. İlk kurgulayacağınız sistem, şeker üretim sistemidir. Bu bir ürün sistem mühendisliği çalışmasıdır. Şekeri, şeker pancarından ürettiğimizi düşünürsek, ortaya küspe diye bir artığımız da çıkacaktır. Bu artığı yani küspeyi hayvancılıkta kullanırsak, işte size farklı bir ürün çalışması daha. Bu da bir ürün sistem mühendisliği çalışması ile detaylandırılabilir. Şeker üretim sistemi ile yatay ilişki içerisindedir. Bunların hepsini bir proje başlığı altında toplayabiliriz. Bu da bir proje sistem mühendisliği olur.
Bu şekilde katmanlar halinde devam edelim.
Birkaç tane projeyi birleştirdiğimiz zaman karşımıza bir iş kolu çıkar. O zaman o iş konulunun sistem mühendisliği çalışması yapılır.
Yatay olarak belirli ilişkiler içerisinde olan birkaç iş kolu bir endüstriyel sistemin parçaları olarak çalışılabilir. Bu durumda endüstriyel sistem mühendisliği çalışmasından bahsediyoruz demektir.
Onlarca endüstrinin bir araya gelmesi ile oluşan bütüne de sosyoekonomik sistemler mühendisliği diyoruz. Hükümet seviyesinde kararlar almayı veya alınan kararları uygulamayı gerektiren bir seviyedir.
Şimdi bu anlatımda açıkça görülen nedir?
Siz hangi seviyede bir karar alırsanız alın, o kararın yatay ve dikey etkileşimde olduğu sistemler vardır. En tepede bunun adı sosyoekonomik sistemdir. En altta ise ürünlerdir. Bunların hepsi kademe kademe etkileşirler. Mühendislik çalışması ile o etkinin niceliğini ve niteliğini bulursunuz. Daha sonra da o nicelik ve niteliğe uygun karşı kararlar veya tedbirler alırsınız.
Örneğin, yakın zamanda imza attığımız Paris İklim Sözleşmesi.
Paris İklim Sözleşmesi, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında bazı uygulamaları şart koşuyor.
Avrupa Konseyi’nin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunu en az yüzde 40 azaltma hedefi var. Bunun için 2030 İklim ve Enerji Politikaları Çerçevesi’ni hazırlamış. Ayrıca, sera gazı emisyonlarının yüzde 45’ini kapsayan Emisyon Ticareti Sistemi (ETS)’ni yenilemek için de çalışma yapıyor. Şimdi, bu anlaşmayı imza kararı aslında sosyoekonomik seviyede verilmiş bir karardır.
Bu karar bizim farklı endüstriyel sistemlerimizi nasıl etkileyecek?
Bunun çalışması elimizde yok! Her endüstrinin içinde farklı iş kolları var. Bunları nasıl etkileyecek? Onu da bilmiyoruz. Her iş kolunun içerisinde yüzlerce proje ve her projede onlarca ürün var. Bu anlaşma, tabanda ürüne kadar bütün sistemlerimizi nasıl etkileyecek? Bunları da bilmiyoruz.
Belki bu anlaşmayı önerenler biliyordur!
Ama biz bilmiyoruz. Bilen varsa göndersin, buradan da paylaşalım. Keşke bu anlaşma imzalanmadan önce iyi bir sistem analizi çalışması yapılsaydı. Sosyoekonomik sistemlerden mal ve hizmet üretim sistemlerine kadar bütün katmanlara etkisinin ne olacağı hesaplansaydı ve ondan sonra bir maliyet ortaya konulsaydı. Çok daha iyi olurdu. Şimdi bazı uygulama kararları sektörlere piyango gibi vuracak! Bazıları batacak, bazıları büyük zararlar edecek.
İşte bu işler böyle bir heyecanla başlıyor sonra da nimeti değil faturası bize kesiliyor. Ancak bizler faturanın ne olduğunu veya ne olacağını kesilinceye kadar bilemiyoruz! Ne büyük bir gaflet.
Orman Genel Müdürlüğü ne diyecek?
Hazır politika sorgulaması yaparken aklıma geldi. Geçmişte bir yazım ile ilgili bir soruma hala cevap bekliyorum. Onu da Orman Genel Müdürlüğü’ne hatırlatmış olayım. Ormanlarımızın ekonomik değeri var mı? Soru buydu.
Ha, belki hala üzerinde çalışıyorlardır.
O da makul.
Ben de zaman zaman hatırlatacağım.
Nasıl olsa aynı noktaya yine geliriz
…
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN
Bu makalem İntependent Tükçe de yayınlanmıştır.
Bir yanıt bırakın