Masadan kaçınca sorun çözülmüyor!
Hala işin özünü anlamayanlar, Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki sorunları çeşitlendirmekle ile meşguller. Biri ne yaptı diğeri nasıl karşılık verdi vs. vs. Tabi yazı ya da yorumların sonunda da bir kolonluk Başbakan toto oynamayı ihmal etmiyorlar.
Halbuki çok daha büyük bir sorunumuz var; O da sistem sorunudur. Ekonomide bu konuyu Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) üzerinden sürekli işliyorum. Şimdi buna siyasal sistemi de eklemeliyiz.
Defalarca ifade ettik ve ediyoruz. 2014 Ağustos ayında, Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir cumhurbaşkanı halkın oyları ile doğrudan seçilerek devletin bir numarası oldu. Başkomutan, devlet başkanı, cumhurbaşkanı, lider… ne derseniz deyin ilk defa halka dayanan bir cumhurbaşkanı!
Neden?
Çünkü, bir zorunluluktan (!) dolayı, sadece cumhurbaşkanının seçimi konusunu referandum ile değiştirdik. Eski kurguya çok güçlü bir cumhurbaşkanı koyduk. Dolayısıyla da sistem bozuldu. Taşlar yerinden oynadı. Ortaya garabet bir şey çıktı.
Pekiyi zorunluluk nereden geliyordu?
Çünkü, 10. Cumhurbaşkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer’den sonra 11. Cumhurbaşkanının seçimlerinde Sn. Abdullah Gül kendinden önceki Cumhurbaşkanları gibi seçilemedi. Anayasa’nın 102. maddesi, Meclis’te sadece karar sayısı değil, toplantı yeter sayısının da 1. turda 367 olması gerektiği şeklinde yorumlandı. Bu yorum etrafında hem muhalefet (CHP, MHP) hem 10. cumhurbaşkanı hem Anayasa Mahkemesi hem de 27 Nisan muhtıracıları birlik oldular. Konu referanduma gitti. Bu hamle karşısında Ak Partisi erken seçim kararı aldı. Referandum neticesinde Anayasa’da bu konu netleşti ve 11. Cumhurbaşkanı Sn. Gül Meclis’te 3. turda seçildi.
Şimdi halkın oyları ile seçilmiş bir cumhurbaşkanının uygulamaları karşısında en çok şikayet edenlerin yine buna sebep olanlar olduğunu görüyoruz. Pekiyi sizler, bunun böyle olacağını öngöremediniz mi? Geçmiş olsun!
Şimdi düşünün bakalım, bir yanda 21 milyon seçmenin oyunu tek başına almış bir cumhurbaşkanı, karşısında da yaklaşık 75bin seçmenin oyu ile milletvekili seçilmiş bir başbakan!
Net anlaşılsın diye biraz karikatürize edeyim. Bir masada bunların karşılıklı oturduğunu hayal edin. Bir yanda bir kişi, diğer yanda ondan yaklaşık 300 kat daha küçültülmüş diğer kişi. Diğer bir şekliyle, bir yanda bir kişi karşısında da 300 kişi. Böyle olunca, temsil kabiliyeti açısından eşit hale geliyorlar.
Şimdi siz, böyle bir sistemin cumhurbaşkanını devre dışı bırakarak yürüyebileceğini nasıl düşünebilirsiniz?
Seçmenin yarısından fazlasının oyunu almış bir cumhurbaşkanına, ‘sen karışma, sen sadece temsil kabiliyetine sahipsin o kadar’ nasıl diyebilirsiniz?
Haydi diyelim ki Cumhurbaşkanlığı makamında oturan şahıs sizi dinledi ve hiçbir şeye karışmadı. Pekiyi o zaman ona oy veren 21 milyon seçmen demez mi;
– ‘kardeşim sen orada necisin?’,
– ‘biz sana görüntü ver diye mi oy verdik?’
– ’Madem atıl duracaktın, ne diye bizden yetki istedin?’…
Beyler, en az Sn. Ahmet Davutoğlu’na teşekkür edildiği kadar aslında Sn. Erdoğan’a da teşekkür edilmesi gerekiyor. Bunun bir sistem sorunu olduğunu en çıplak bir şekilde hepimize gösterdi. Teşekkür etmeliyiz çünkü bunu Ak Parti üzerinden ve başbakanlığı devrettiği Sn. Davutoğlu üzerinden gösterdi. Herhangi bir ciddi sorun/kriz çıkmadı. Geçmişte cumhurbaşkanı ile başbakan arasında sorun yaşanınca neler olabileceğini gördük. Cumhurbaşkanı Sn. Sezer ile Sn. Ecevit arasında Anayasa kitapçığı fırlatma olayını unutmadık.
Bu yeni düzenleme ile cumhurbaşkanları (kim olursa olsun) bundan sonra çok aktif olacaklardır. Herhangi bir partinin ya da zümrenin adamı değil halkın adamı olacakları için genel gidişat hakkında da söz söyleyip eylem koyacaklardır.
Dahası, sakın zannetmeyin ki,
Eğer başbakan mevcut muhalefet parti başkanlarından biri olsaydı cumhurbaşkanı bunu yapamazdı. Bal gibi yapabilirdi. Çünkü mevcut sistem, cumhurbaşkanına bu kabiliyeti veriyor. Değişim ve dönüşüm biraz sancılı olurdu ama yapabilirdi. Elbette farklı bir tarz kullanırdı ama yine yapardı. Çünkü sorun sistemde.
Bundan sonra acil olarak şu iki şeyden biri yapılmalıdır.
Birincisi, bu değişikliği geri alıp eski düzene dönebilirsiniz. Halkın referandumu ile kabul edilen bir değişikliği yine referanduma giderek değiştirebilirsiniz. Çok zor ama mümkündür.
İkincisi, acil olarak yeni bir Anayasa yapıp sistemi normalleştirebilirsiniz. Bu sorunu hafife alır ya da kişiselleştirirseniz sıkıntılar daha da büyür. Umarım daha ne tür sıkıntılar ile karşılaşabileceğinizi Sn. Cumhurbaşkanı uygulamalı olarak sizlere öğretmez!
7 Mayıs tarihli gazeteleri karıştırırken Sabah gazetesi 8. sayfasında Enerji Bakanı Sn. Berat Albayrak’ın ‘Sistem sorunu var’ ifadesi dikkatimi çekti. Demek ki aile içinde bu sorun ‘sistem sorunu’ olarak konuşuluyor. İsabetlidir. Şu kısa dönemde özgeçmişime bir de ‘başbakanlık yaptı’ ibaresi ekleyeyim diye heyecanla piyasada boy gösterenlerden ben böyle bir sorun tanımlama ifadesini öncelikli görmedim. Ama görmek isterdim.
Sonuç olarak, ekonomik sistem (BDPS) sorunlu. Siyasal sistem sorunlu. Devlet yapılanması sorunlu…
Pekiyi bu sorunlara gözümüzü kapatıp daha ne kadar gidebileceğiz! Bir an önce sistemin yeniden kurgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Ancak, iyi bir kurgu yapılmazsa, beterin beteri vardır, Allah korusun çok daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. Bu günleri bile ararız.
Bir hatırlatma ile bitirelim: Sistem sorunu, hukukçulara bırakılamayacak kadar önemli bir sorundur. Çok disiplinli, çok yönlü, kişiselleştirmeden altyapı anlamında çözülmesi gereken bir sorundur. Muhalefet mutlaka katkı vermelidir.
Masadan kaçınca sorun çözülmüyor! Dert etmezsen dert ortadan kalkmıyor.
Selam sevgi ve saygılarımla
…
Prof. Dr. Mete Gündoğan
Bir yanıt bırakın