Çok kıymetli dostlarım… Milli Görüş ve Saadet Partisi bağlamında değerlendirmeler yapıyoruz ve bundan önce iki twit serisi oluşturduk.
18 Haziran’da yayınladığımız ilk seride Milli Görüş açısından Saadet Partisi’nde yaşananlar ile ilgili olarak genel bir durum değerlendirmesi yaptık. Milli Görüş’ün yapısından ve otantik gücünden bahsettik. Milli Görüş’ün, reaksiyoner değil aksiyoner bir hareket olduğunu ve proaktif olduğunu ifade ettik. Devletin bekası ve milletin izzeti için kök hücreleri harekete geçirebilme kabiliyetine sahip olduğunu söyledik. (Bunların detaylarını şuradan okuyabilirsiniz)
11 Temmuz’da yayınladığımız ikinci seride ise Milli Görüş’ün nasıl derlenip toparlanması gerektiği konusunda fikirlerimizi sizlerle paylaştık. Saadet Partisi’nin Milli Görüşçülerin yeniden toplanma merkezi olabilmesi için öncelikle kendi içyapısını derleyip toplaması ve böyle bir merkez için hazırlanması gerektiğini ifade ettik. Bu hazırlıkları da dört başlık altında değerlendirdik; genel başkan değişimi, yeni bir program (yeni bir söz), kadroların güçlendirilmesi ve kurumsal yapının güçlendirilmesi. Bu yazımızın detaylarını da şuradan okuyabilirsiniz:
Bugünkü serimizde ele alacağımız konu ise ülkemizin gittikçe karmaşıklaşan iç ve dış görünümüdür. Bununla birlikte, tarihin Milli Görüş’ün önüne çıkarmakta olduğu bu büyük fırsatı resmetmeye çalışacağız.
Öncelikle iç siyasi yapımıza baktığımızda gördüğümüz manzara şudur. Yorgun bir iktidar ve bu iktidar karşısında çok parçalı bir muhalefet bloğu bulunmaktadır. Muhalefet, çok parçalı yapısı ile kendisini tanımlayamadığı için iktidarı nasıl devralacağını izah etmekte zorlanmaktadır. İktidar karşıtlığı üzerinden siyaset üretmeye çalışmaktadır. Lakin her iki blok da siyasetini, cari küresel sistemin bir parçası olarak kurgulamaktadır. Bu sistem ise İkinci Dünya Savaşı sonrası Yalta Konferansı ile ilan edilen sistemdir.
Halbuki iklim krizi, 2008 ile açığa çıkan küresel finans krizi ve akabinde gelen Covid-19 Pandemisi dünyayı bambaşka bir mecraya sürüklemeye başlamıştır. Nanoteknolojik çalışmalar, GDO, dijitalleşme ve aşılama gibi süreçler dünya siyasetini bir daha geri dönülemeyecek şekilde değiştirmektedir. Bölgemizdeki ülkeler ve hatta dünyadaki birçok ülke bu değişim ve dönüşüm karşısında savrulmaktan öte bir duruş ortaya koyamamaktadır.
Tüm bu gelişmelerle birlikte cari finans sistemi ve ekonomi politik, bu zamana kadar vaaz ettiği bütün değerlerini çiğnemiş ve fırsatçı bir karaktere bürünmüştür. Artık sömürü açıkça ve pervasızca sürdürülmektedir. Pandemi gibi bir olay karşısında bile elitlerin nasıl fırsatçılık yaptıkları gözler önündedir. Pandemi, gerçek veya sunni (planlı) olmasından ziyade, elitlerin fırsatçılıklarını ortaya çıkarması açısından oldukça önemlidir.
Türkiye’nin bütün gelişmeler karşısında bir söz söylemesi ve bir duruş ortaya koyması gerekirdi.
Ancak şimdiye değin görünen şudur; ülkemiz istikrarsız Batı bloğu ile istikrarsız Doğu bloğu (Şangay İşbirliği Teşkilatı) arasında bir sarkaç gibi savrulup durmaktadır. Fırsatçı küresel elitlerin bütün insanlığı köleleştirme planlarının dışında ortaya konulmuş sağlam bir fikirler zinciri yoktur. İnsanoğlunun kurtuluşuna vesile olacak bir yol yoktur. Bir eksen oluşmamıştır.
Hâlbuki böyle zamanlar kadim değerlerin büyük çıkışlar yaptırdığı zamanlardır.
Çünkü bütün büyük çıkışlar öz fikirlerin üzerinde ve kök hücrelerin çalışması ile gerçekleşir. İşte Milli Görüş böyle bir çıkışın lokomotifliğini yapabilecek kabiliyete haizdir. Konjonktürün önüne getirdiği fırsatı bir an önce değerlendirebilmek için harekete geçmelidir. Bunu Erbakan Hocamız, son yaptığı konuşmaların birinde; “Ey Milli Görüşçüler, hedefiniz İkinci Yalta Konferansı’dır. Yeni Bir Dünya kurmaktır” diye formüle etmiştir. Birinci Yalta Konferansı cari küresel sistemin kuruluşunu temsil eder. “İkinci Yalta Konferansı” formülü ile Erbakan Hoca, cari sistemi reddettiği gibi Yeni Bir Dünya kurulumu için yeni bir mücadelenin de fitilini ateşlemiştir.
İşte şu anda geldiğimiz ve bulunduğumuz nokta böyle bir noktadır.
Küreselciler, karşılarında Milli Görüş gibi köklü bir hareket olmadığı için, hızla ilerlemektedirler. Ülkelerin kritik mevzilerini teker teker ele geçirip çökertmektedirler. Milli Görüşün harekete geçmesi bu çöküşün durdurulup Adil Bir Dünya kurulumunun başlaması manasına gelir.
Bu çerçevede, Saadet Partisi özelinde değerlendirdiğimizde, Milli Görüş bir pazarlık hareketi olamaz.
Zira Milli Görüş ülkenin teminatı olan bir harekettir. Dolayısıyla bu pozisyonda bunlar elde edilir, şu pozisyonda şunlar elde edilir türünden yaklaşımlar fikrin ağırlığını kaybettiren yaklaşımlardır. Milli Görüş’ün yapması gereken ilk iş kendi içini derleyip toparlayarak ülkenin birlik ve beraberliğini temin etmektir.
Daha önceki twit serilerimizde tarif ettiğimiz çalışmaların başlaması ile Milli Görüş bir pınar gibi yeniden fışkırmaya başlayacaktır. Suyun miktarı ve seviyesi arttıkça kapsama alanı da genişler. Kişiler suya gelmese de su kişileri kapsar. İçine alır. Kimseyi dışarıda bırakmaz.
Bugün iktidar bloğunda olup Milli Görüş geleneğinden gelen arkadaşlar, kendilerine bir kutup yıldızı gibi yol gösterecek ilke ve prensipleri arar olmuşlardır. Bu arayışın bilinçli olup olmamasından ziyade, konjonktürel olmasının önemi büyüktür. Bu konjonktür, Saadet Partisi’ne doğal bir yol açmaktadır. Bu yola girdiği anda diğer bütün ekiplerin onun ardına düşmesi şaşılacak bir şey olmaz.
Milli Görüş hareketi tabiatı itibarıyla, proaktif bir harekettir.
Avrupa’da Milli Görüş’ü inceleyen bir bilim adamı Erbakan Hocamıza şunu söylemiştir:
“… Türkiye’de İslami hareketlerin çıkışı hep savunmacı çıkışlar olmuştur. Reaksiyoner olmuştur. Milli Görüş ise onlardan farklı olarak aksiyoner bir harekettir. Sivildir. Proaktiftir. Rakiplerinin ardından değil önünden gitmektedir. Kimsenin aklına gelmeyen, Önce Ahlak ve Maneviyat, Ağır Sanayi Atılımı, Adil Düzen gibi projeleri toplumun önüne koyabilmiş ve büyük seçmen kitlelerini etkileyebilmiştir. Toplum, Milli Görüş partilerine teveccüh etmesin diye merkez partileri de benzer söylemleri içini boşaltarak kullanmışlardır. Hatta toplumların aklını çelebilmek için bazı somut adımlar dahi atmak zorunda kalmışlardır. İşte onun için Erbakan hocamız onların bu oyununu bozabilmek adına “biz bu kuşun canlısını istiyoruz” metaforunu sürekli anlatıp durmuştur…”
Değerli arkadaşlarım;
Bir hareket sandık bazında teşkilatlanıp sokak sokak bütün ülkeye hâkim olmadan o ülkede büyük değişimleri gerçekleştiremez. Bu da sanal toplantılarla, salon konuşmaları ve birkaç küçük gösteri ile olmaz. Fiili olarak her yerde var olmakla olur. Gidişata el koymakla olur. Gidişata el koymak veya el koyabilecek kapasiteye ulaşmak demek doğrudan demokrasi uygulamak demektir. Çünkü hâlihazırdaki demokrasi, nispi demokrasi uygulamasıdır. Nispi demokrasi uygulamalarında, denetim zaafa uğrarsa yönetim krizi ortaya çıkar. Bu krizi aşacak olan yine milletin kendisidir. Bu açıdan Milli Görüş, yani bu milletin görüşü, kriz üreten değil krizleri çözen bir görüştür.
Bugün önümüze gelmekte olan en önemli kriz, küresel çetelerin provokasyonunda devletin bekası krizidir. Erbakan Hocamız son demlerinde bu duruma; “ağacın kökü kuruyor, siz yaprakların üzerindeki tozları almakla meşgulsünüz” diyerek veciz bir şekilde dikkat çekmiştir.
Değerli dostlarım;
Teşkilatın ülke gidişatına el koyma vakti gelmiştir. Bu da birlik ve beraberlik içerisinde çok çalışarak olur çok söyleyerek değil.
Milli Görüşçüler, ülkenin ve dünyanın hemen hemen her yerinde gelişmeleri çok yakından takip etmekte ve gidişatın ülkemizin önüne bu büyük tehditle birlikte büyük bir fırsat da getirdiğini görmektedirler.
Ya bu tehdide yenilerek küresel çetelerin oyuncağı haline geleceğiz ya da fırsatları değerlendirerek adil temeller üzerine Yeni Bir Dünya kuracağız. Evet, daha adil bir dünya mümkündür. O imkân da Milli Görüş’ün elindedir.
Fırsatların kaçırılmaması için Milli Görüşçüler, birbirlerini kırmadan dökmeden işlerin yoluna girmesini beklemektedirler. Bu beklenti elbette kendi mecrasını da oluşturmaktadır. Çünkü yürüyüş vakti gelmiş bir hareket, zihinlerde hedefe varmış demektir. Zihinlerde hedefe ulaşmış hareket, engellenemez!
İşte şu sıralarda tam da böyle bir durumu yaşıyoruz. Herkesin, heybesini ganimetle doldurmaya çalıştığı bir yerde Milli Görüş Allah’ın rızasına mazhar olma gayretlerinin toplamının da adıdır.
Gayret bizden, zafer Allah’tandır.
Allah inananların yardımcısıdır.
Ve zafer, yakındır.
Vesselâm…
Prof. Dr. Mete Gündoğan
Bir yanıt bırakın