Küresel finans krizi yeni bir yapılandırma için iyi bir fırsat oluşturmuştu.
Yaklaşık iki sene önceki bir yazımda küresel finans elitlerin sistemi yeniden yapılandırmaya çalıştıklarını ifade etmiştim. Küresel finans krizi böyle bir yapılandırma için iyi bir fırsat oluşturmuştu. O sıralar, Kovid salgını sürecinin de en zorlu zamanlarıydı.
Küresel finans krizi ve salgın derken insanların maneviyatı da oldukça zayıflamıştı. Sıkıntılar daha da artmıştı. Ama aynı zamanda büyük bir değişim için zemin daha da müsait hale gelmişti. O yazımda “büyük reset”ten (greatreset) bahsedilmeye başlandığını anlatarak, Türkiye’miz açısından nasıl pozisyon almamız gerektiğini ifade etmiştim. Konunun yerli ve milli bir perspektiften nasıl yorumlanması gerektiğini anlatmıştım.
Hatta konu ile ilgili olarak daha sonraları birçok yazılar da yazdım.
Bütün bunları anlatırken, küresel finansmanda yeniden yapılandırmayı orkestra etmeye çalışan IMF’nin bakış açısını da ortaya koymuştum. Evet, bundan tam iki yıl önce IMF Başkanı Kristalina Georgieva 15 Ekim 2020 tarihli konuşmasında şu tespitleri yapmıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrası geçerli olan koşulların,salgın ve küresel finans krizinin ürettiği sonuçlar ile aynı olduğunu söylemişti.
Yeniden yapılandırma ile ilgili olarak konuşmanın en çarpıcı noktası ise, “o zaman doğru olan ilke ve prensiplerin şimdi de doğru olduğu” ifadesiydi. O konuşmada Georgieva’nın temel kabulü buydu. Ben de yazımda bu temel kabulün yanlış olduğunu ifade etmiştim.
Peki, o temel kabul neden yanlıştır?
O zamanki ifadelerimle yazayım.
Çünkü bütün insanlık iki büyük krizi birlikte yaşıyordu. Salgın ve küresel finans krizi. Hatırlarsanız salgının sebebi olarak önce Çin suçlandı. Virüsün kaynağı olarak da yarasalardan bahsedildi. Daha sonra envai çeşit iddialar ortaya atıldı ve konu adeta mesnetli ve mesnetsiz iddialar denizinde boğulup gitti. Lakin ne ilginçtir ki küresel finans krizinin ne yapısal sebepleri ne de etkileri o kadar konuşuldu.
Küresel finans elitler ve IMF, sanki yaşanılan onca ekonomik krizler kendiliğinden oluyormuş gibi rahat hareket ettiler. Hatta IMF Başkanı konuşmasında, salgının sebep olduğu ekonomik yıkımı İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik yıkıma benzeterek, o zaman ne yapıldı ise yine aynısının birlik ve beraberlik içerisinde yapılmasını savundu. Aslında böyle bir sav bütün dünyayı ahmak yerine koymak demekti. Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrası yerleştirilen hâkim düzeni, galip devletler kurgulamıştı.
Adaletsiz bir şekilde ve finansal sömürüye dayalı olarak kurgulamışlardı. Ülkeleri borçlandırmışlar ve ülke paralarının aralarındaki kur farkını spekülatif olarak borçlu ülkelerin aleyhine çalıştırmışlardı. O yazımda bütün bunlara itiraz ederek, kendi görüşlerimizi ortaya koymuştum.
Peki, biz itiraz edince bir şey oldu mu? Bir şey değişti mi?
Hayır!
İki yıl geçmiş, aynı madam, Madam Kristalina Georgieva, bu sefer Georgetown Universitesi’nde, 6 Ekim 2022 tarihinde bir konuşma yaptı. Dört gün önceki bu konuşması, teknik açıdan daha önceki konuşması ile aynı ana fikri taşıyor. Bu konuşmasında, küresel finans krizi hariç diğer ana krizleri hatırlatıyor; Kovid, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Küresel İklim Krizi. Bu durumu aşmak için de üye ülkelerle birlikte çalışacağız diyor.
Peki, ne yapılacak?
Önce ekonominin istikrara kavuşturulması gerektiğini ifade ediyor. 2026 yılına kadar 4 trilyon dolarlık bir üretim kaybı yaşanacağını öngörüyor. Tabi bu çok büyük bir olaydır. Bu olayın nasıl aşılacağını söylemiyor. Aslında söylüyor ama söylediklerinin karşılığı olmadığı için söylememiş oluyor.
Peki, söylüyor da ne diyor?
Üç şey diyor. Öncelikle enflasyonu düşürün diyor. Para politikasını sıkılaştırın diyor. Faizleri artırın diyor ama faizlerin artması ile yaşanacak olumsuzları daha büyük bir iştahla anlatıyor! İkinci olarak, düşük ve orta gelirli aileleri koruyacak mali politikalar uygulayın diyor. Demesine diyor da aynı zamanda enflasyonu daha da azdırmamaya dikkat edin diyor! Üçüncü ve son olarak da bizi izlemeye devam edin diyor. Ne yapacaksak hep birlikte yapalım diyor.
Diğer bir ifade ile ortodoks ekonomi yapısını sadece optimize edelim demiş oluyor. Bu bağlamda daha güçlü bir doların uluslararası ekonomiye zarar vereceğini söylüyor. Aslında bu söylemi, dolarda faiz artışlarının yanlış olduğunu düşündüğünün farklı bir ifadesidir. Bu arada, iklim krizine de değinerek gıda krizi şoklarına karşı hazırlık yaptıklarını ifade ediyor. Bu son derece önemli bir konudur. Yeşil ekonomiyi desteklemek için de hazırlıklar yaptıklarını ifade ediyor.
Evet, daha önce de dediğim gibi çok şey konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyor!
Zaten söyleyemez de. Çünkü ekonominin yüzde 40’ı bilim ise yüzde 60’i sanattır. Bilim kısmı arz ve talep tarafından gelen verilerle desteklenir. Bu zamana kadar gelen veriler talep tarafından geliyordu. Şimdiki problem ise arz tarafında oluştu. Yani yüzde 40’lık bilim kısmının yüzde 15’i de gitti. Dolayısıyla kimse genel geçer ortak uygulamalardan bahsetmesin.
Fırtınalı denizde bir kayıp vermeden ekonomi gemisini kim kurtarıyorsa kaptan odur. Bilen odur. İşte konuşmanın ortaya koyduğu tablo budur. Lakin IMF Başkanının konuşmasını sadece bu açıdan değerlendirip bırakırsak eksik olur. Çünkü karşımızda çok daha farklı bir tablo oluştuğunu görüyoruz. Bu tabloyu da iyi okuyup yorumlamak gerekiyor.
Şimdi o konuya da girelim.
Georgieva, iki yıl önceki konuşmasında, müzakerelerinin temelini İkinci Dünya Savaşı sonrası denkleme dayandırmıştı.
Peki, niçin böyle bir şey yapmıştı?
Çünkü daha önceki yapılandırma düşüncesi içerisinde Rusya Federasyonu da vardı. Rusya, İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletlerin arasındadır. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı askeri müdahale ile İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan denklem bozuldu. Dolayısıyla IMF’gillereyeni bir referans noktası lazımdı. Bu aşamada herhangi bir tartışma çıkmasın diye geri geri giderek Eski Yunan’a kadar uzandılar. Yani Eski Yunan medeniyetine pergelin sabit ayağını dayadılar.
Bu ayrıntı dinleyiciler tarafından atlanılmasın diye Georgieva, konuşmasına kabaca şu şekilde bir giriş yaptı; Burada, Eski Yunan hikmet tanrıçası Athena’nın resminin önünde duruyorum. Bu duruş, konuşacaklarım açısından iyi bir referans noktası oluşturuyor. Çünkü fırtınalı bir okyanusta ilerleyen gemi gibiyiz. O’nun bilgeliğine ihtiyacımız var.
Peki, bu yaklaşımdan yeni bir çözüm çıkar mı?
Küresel problemler için zannetmem.
Ancak birkaç pratik sonuç çıkabilir. Mesela, son sıralarda Yunanistan’ın şımarıklığını buradan izah edebiliriz. Buradan gaza getiriliyor diyebiliriz. Lakin Eski Yunan bilgeliğine dayanmak Batı’nın küresel iddialarından kopuşuna da işaret eder. Demek ki çok daha derin okumalar yapmamız gerekiyor. Batı’nın, birliğini ve beraberliğini Eski Yunan medeniyeti üzerinden konsolide etmeye çalıştığını görebiliyoruz.
Doğu da elbette köklerine dönme eğilimindedir. Rusya’da gerek Ukrayna Savaşı bağlamında gerekse Ortodoks Hristiyanlık temelleri üzerinden bu eğilimleri görebiliyoruz. Çin ise zaten beş bin yıllık bir medeniyet ve hala o medeniyetin gölgesinde yürüyor.
Şimdi tam bu noktada, bir başka güncel olayı daha hatırlatalım.
Georgieva’nın konuşmasını yaptığı tarihte Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu’nunbirinci toplantısı vardı. Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı. Avrupa Siyasi Topluluğu (AST), Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından 23-24 Haziran 2022 tarihlerinde Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi toplantısında önerilen yeni bir siyasi oluşumdur. Bu oluşuma baktığımızda bunun temelinin de Eski Yunan Medeniyetine dayandığını söyleyebiliriz. Kısacası, büyük devletler veya milletler aslına yani köklerine dönme eğilimindedirler. Yaşanan küresel gelişmeler böyle bir eğilimi de doğurdu.
- Peki, bizim kökümüz Eski Yunan’a mı dayanıyor?
- Biz neden Osmanlı, Selçuklu köklerimizden yeniden yapılandırmayı konuşmuyoruz da gidip AST’na sığınıyoruz?
- Bizim kendi köklerimizi sorgulayıp, yanlışları ikrar edip, doğruların üzerinden yeniden bir yapılandırmaya gitmemiz gerekmiyor mu?
- Bu coğrafyada Yahudilerle, Hristiyanlarla ve birçok farklı milletlerle birlikte büyük projelere, çok büyük oluşumlara imza atan bizler değil miyiz?
- Tanrı dağlarından Hira dağına kadar, tarihinde 200’e yakın devlet kurmuş bir milletin çocukları olarak Olimpos’un eteklerinde bir mağaraya sığınmak da neyin nesi?
- İlim ve hikmet sahibi insanlarımız bunları konuşmayacak da neyi konuşacağız? Divanı hikmetten Athena’ya ne çabuk kaydık? Hangi epistemolojinin çocuğuyuz?
Söyler misiniz lütfen…
***
Bir yanıt bırakın