Yunanistan’da 25 Ocak seçimlerinde Radikal Sol Koalisyon Syriza en yüksek oyu alarak birinci parti oldu ve iktidara geldi.
Syriza Lideri Çipras, seçimlerden önce Avro’dan çıkış seçeneğini reddetmişti. Ancak, Troyka (IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası üçlüsü) ile yapılan müzakerelerin sonuç vermemesi ve alacaklılara 30 Haziran’da ödenmesi gereken 1.8 Milyar Avro’nun ödenmemesi durumunda yürütülen mücadele farklı bir safhaya geçecek.
Türkiye’nin, Syriza ile Troyka arasında yaşanan müzakereleri çok yakından takip etmesi gerekir. Bu müzakereler belki de, dış borcu 450 milyar dolara iç borcu 650 milyar liraya dayanmış olan, Türkiye’nin geleceğidir. Ancak üzülerek görüyoruz ki Türk basınında yoğun bir algı operasyonu yapılıyor. Yunan Maliye Bakanı Varufakis’in yorgun görüntüleri üzerinden ‘Yunanistan çöktü battı ama biz ne güzel yaptık’ türküleri söyleniyor. Maalesef bu türküleri de yoğun olarak ‘sağcı, kapital-sevici’ eksende görüyoruz. Bu durum, sanki ‘Türkiye’de bizim hükümetimiz çok iyi yapmış’ gibi bir beyin yıkama harekatına dönüştürüldü. Ama kimse, doların 1,2 TL olduğu ve dolar üzerinden dünyada faizlerin neredeyse %1’in altında olduğu zamanlarda, piyasadan yapılan genelde %8’in üzerindeki borçlanmalardan bahsetmiyor! Şimdi de dolar 3 TL’ye doğru gidiyor. Dahası, kaşıkla verilenleri kepçe ile alıp götürüyor. Yani küresel finans kapitale, ağır borçlu ve fakirleşmiş olarak, çifte kavrulmuş Türk Lokumu ikram ediyoruz.
Halkın zekâsıyla alay eden ama kendisi zekâ özürlü basınımızın algı operasyonlarına kanmayın da, ben sizlere Yunanistan’da neler oluyor onu özetle anlatmaya çalışayım.
KRİZ NASIL BAŞLADI?
Yunanistan’daki kriz Avroya girme kararı ile başladı.
Bir devletin olmazsa olmazı para ve ordusuna sahip olmasıdır. Yunanistan, parasını AB’ye devretmek ile aslında devlet olma kabiliyetini önemli ölçüde yitirdi. AB, parayı basıp tedavül ettirme yetkisini aldı ama Yunanistan’ın bütün dış borçlarını Yunan Hazine’sinin üzerine yıktı. Borç yönetimi sorun olunca da AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası bürokratlarından oluşan ve Troyka olarak isimlendirilen bir yapı, Yunanistan’a 2010 ve 2012’de yaklaşık 240 milyar avro kredi açarak borç krizi yönetimini devraldı. Ancak, Troykanın dediklerini uygulayan Yunanistan’da kriz daha da derinleşti. Halkın tepkilerini iyi yöneten radikal sol koalisyon Syriza, iyi bir seçim çalışması ile iktidar oldu.
TROYKA YUNANİSTAN’DAN NE İSTİYOR?
Troyka Yunanistan’dan özelleştirmeleri tamamlamasını istiyor. Kamunun elinde ne var ne yok hepsini satmasını istiyor. Vergi reformu istiyor. Yeni vergiler konulmasını ve bunların da gerçekten toplanılmasını istiyor. Memur ve emekli maaşlarında kesinti yapılmasını istiyor. Tabi, AB ekonomik kararlarının uygulanması zorunluluğunu saymıyorum bile!
SYRİZA TROYKA’DAN NE İSTİYOR?
Syriza, öncelikle, batık kredileri döndürüp işler yolunda gidiyormuş gibi bir görüntü vermek istemiyor. Başbakan Çipras, alacaklıların (kreditörlerin) gerçekçi davranmadığını söylüyor. Devlet borçlarının bir bölümünün silinmesini istiyor. Borç yükünün azaltılması ile gelecek rahatlamaya, zenginlerin vergilendirilmesini ve bütçede kemer sıkma hedeflerinin aşağı çekilmesini de ekleyerek toplumda oluşan çöküş-moral bozukluğunu tamir etmek istiyor.
Bunun için Başbakan Çipras, 1953 yılında Almanya’ya yapıldığı gibi bir Avrupa Borç Konferansı yapılmasını istiyor. Halbuki mevcut sistemde böyle bir seçenek yok!
AVRUPA BORÇ KONFERANSI NEDİR?
Londra Borç Konferansı, Bretton Woods konferansları neticesinde oluşan program çerçevesinde, Amerika’nın bastırması sonucunda 1952-53 yıllarında yapılmıştı. Konferans, borçların karşılıklı olarak silinmesi ve geri ödemenin belli kriterler üzerinden yapılması esasına dayanıyordu. Konferans neticesinde Almanya’nın yaklaşık 38.8 milyar dolarlık borcunun 24.3 milyar doları silinerek, 14.5 milyar dolara düşürülmüştü. İster kamu ister özel olsun, bütün yabancı borç geri ödemeleri hiçbir yabancı mahkemeye kalmayacak şekilde antlaşmalarla en ince detayına kadar çözülmüştü. Almanya ve Avrupa’nın ekonomik gücünü toplu olarak bir an önce kazanması hedefi doğrultusunda, borç geri ödeme prensipleri de ana hatları ile şu şekilde oluşturulmuştu:
• Almanya borçlarını, ekonomik büyüme hızını artırarak geri ödeyecek. Ancak, halkın yaşam standartlarının da yüksek bir seviyede oluşmasını temin edecek.
• Almanya borçlarını, dolar olarak değil kendi para cinsinden ödeyecek ve borç geri ödeme miktarı, onun yıllık ihracat gelirleri toplamının %5’ini hiçbir şekilde geçmeyecek.
Konferans sonunda borçların ana paralarının %60’dan fazlası silinmiş ve kalanların faiz oranları da epey düşürülmüştü. Ödemelerde kemer sıkma, bütçe kesintisi, acı reçete gibi hiçbir şart koşulmamıştı. İşte Alman Mucizesinin ardındaki gerçek!
HAZİRAN SONRASINDA NE OLUR?
Syriza ve Troyka ayrı ayrı hamle yapma kabiliyetine sahip.
Yunanistan 30 Haziran’da alacaklılara geri ödeme yapmazsa, Troyka Yunanistan’ın temerrüde düştüğünü ilan edecek. Bu durumda Yunanistan uluslararası piyasalarda borçlanamaz hale gelecektir. Ancak böyle bir durumda, oluşacak nakit sıkışıklığını Başbakan Çipras Avro’ basarak aşamayacağına göre, doğal olarak Drahmi’ye geçme operasyonuna yönelebilir. Avrupa ise bunu istemez.
Avrupa, bir borç konferansı yapmak da istemez. Çünkü, Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) sayesinde yeni bir sömürü düzeni oluşturulmuş ve bu yeni düzenin elitleri neredeyse bütün gücü ellerine geçirmişler. Bu gücü bırakmak istemeyeceklerdir. Bu gücü halklar ancak direnerek tekrar geri alabilirler.
Dolayısıyla Troyka, bu borç anlaşma krizini bir müddet öteleme yolunu tercih edecektir. Bunun için de bir şekilde ‘son dakika devreye girecek’ bir alternatifi değerlendirme çalışmalarına şimdiden başlamış olduklarını var sayabiliriz.
TÜRKİYE NİÇİN TAKİP ETMELİ?
Birincisi, biz ağır borçlu bir ülkeyiz. Mevcut Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) devam ettiği müddetçe bugün onlara olanın yarın bize olmaması için hiçbir gerekçe yok!
İkincisi, Avrupa Borç Konferansı olursa buna mutlaka bizim de katılmamız gerekiyor. Çünkü bu kadar borcu ödemek mecburiyetinde değiliz. Bu sistem bozuk ve bu bozukluğun faturasını biz niçin ödeyelim? Düşünün, ülkemizde yıllık ödenen faiz miktarı yaklaşık 200 milyar liradır. Bunu 75 milyona taksim edersek kişi başına yaklaşık 2665 lira düşer! Mevcut bozuk para-kredi sisteminden dolayı, her yıl her kişi başına bu kadar faiz ödemek düşüyor. Bunu niçin kabul edelim?
Hatta Türkiye’nin, Yunanistan’ın Avrupa Borç Konferansı yapılması taleplerini desteklemesi lazım. Öyle yarım ağızla değil, gümbür gümbür destek vermesi lazım. Arkasında durması lazım.
GELİNEN NOKTADA BAŞBAKAN ÇİPRAS NE YAPABİLİR?
Aslında küresel finans kapital elitler, Yunanistan’a bir nevi Müslüman ülke muamelesi yapıyor. Çipras’ın bozulduğu nokta da bu sanırım. Çipras, yapılan bütün numaraları biliyor ve Yunanistan’a birinci sınıf kompartmanda yer vermek istememelerine şaşıyor. Yunan medeniyeti Avrupa medeniyetinin temelini oluşturur. O zaman Yunan medeniyetinin nimetlerini eski Yunanlılar Avrupa’dan esirgememişlerdi. Pekiyi, şimdiki finans kapital şebeke, Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) nin nimetlerini kendilerinden niçin esirgiyor?! Müslüman ülke muamelesi dediğim nokta burası işte.
Şimdi bu çerçevede, halkların direnişi bütün oyunu bozar. Çünkü devletler güçlerini halkların onayından alırlar. Finans kapital de devletleri Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) sayesinde ele geçirmiş durumdadır. Halklar, mevcut BDPS ve onun tamlayanı olan Kısmi Rezerv Sistemine (KRS) karşı direnirse ve direnenlere destek verirse bu oyun bozulur. Aksi halde, zengin topraklarımızın fakir çocukları olarak köleleştirilmeye devam ederiz.
Başbakan Çipras Drahmi kartını değişik pozisyonlarda açabilir. Avro bölgesinden çıkıyorum demesine gerek yok! Drahmi’yi de piyasaya tedavül aracı olarak sürebilir. Bu durumdaki senaryoda zaten kötü para iyi parayı kovar. Hatta, başka likid araçlar da kullanabilir. Detaya girmiyorum.
Elbette Drahmi’nin piyasaya girişi tek başına bir zafer olmayacaktır. Ama Yunanistan’ın elinin çok da zayıf olmadığının bir göstergesidir. Gündelik nakit sıkışıklığını Drahmi ile aşmak, Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) elitlerini paralize edecek sıkı bir yumruk atmak demektir. Yunanistan’ın müzakerelerde elini güçlendirir.
Başbakan Çipras bu arada halkın desteğini unutmaması gerekir. Halk bu müzakerelerde Çipras’ı sürekli desteklerse sonunda zafere ulaşırlar. Gücünü halktan alan yönetim, gücünü paradan alan elitleri kovar.
İşte size olayların iç yüzü. ‘Bizim halimiz ne iyi’ diyenler, bu iyiliği bize her yıl 200 milyar lira haraç ödeterek bahşediyorlar!
Kişi başına 2665 lira ödeterek. Siz bu köleliğe razı olabilirsiniz ama, Allah biliyor ya, ben razı değilim. Akıl sizin, tercih sizin. Umarım anlarsınız.
…
Selam sevgi ve saygılarımla
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN
Bir yanıt bırakın