Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
2008 küresel finans krizi ile başlayan ve pandemi ile artarak devam eden finansal belirsizlikler sürecinde her şey değişiyor.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Okullarda hocaların ezbere anlattığı ve uzmanların diline pelesenk olmuş birçok teori ve efsane de çöp oldu.
Çöp oldu olmasına ama bunun kabul edilip edilmediğine ilişkin tereddütlerimiz var. Bazıları hala hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeyi seviyor.
Çöpten teorileri dillendirmeye devam ediyorlar. Devekuşu gibi sanki onlar böyle davranınca, gerçekler değişecekmiş gibi hareket ediyorlar.
Bu efsanelerden biri de; “karşılıksız para basarsan enflasyon olur” efsanedir. Zihinlerde olmasa da reelde yıkıldı.
Doların karşılığı ne ki! Kaldı ki bu efsaneyi destekleyecek hiçbir bilimsel çalışma da yoktur. Ama efsaneler bilimsel desteğe ihtiyaç duymazlar.
Tam da bu süreçte dünyanın önde gelen bütün Merkez Bankaları para bastı. Hükumetlere ‘arkandayız’ mesajı verdi.
Olması gereken de buydu ve buna güzel bir isim uydurdular. Parasal genişleme!
Bu zamana kadar anlattıklarını da yok saydılar. Yerseniz.
Şimdi ülkemizdeki duruma bir göz atalım. Ortalama Fonlama Maliyetleri ile Para Arzı ilişkisine bakalım.
Aşağıdaki grafik bize bu ilişkiyi ifade ediyor. Grafiğin solundaki dikey eksen madeni paralar da dahil olmak üzere para arzını (Milyar TL) gösteriyor.
Sağdaki dikey eksen ise Merkez Bankası’nın ortalama piyasa fonlama maliyetini (OFM) gösteriyor. Yatay eksen zamanı gösteriyor.
Burada, para arzı ile OFM arasında ters ilişkili olduğunu görüyoruz. Piyasadaki para miktarı yükselirse, OFM düşüyor.
Nitekim 2020 yılı Ocak ayında para arzı 158 milyar TL OFM yüzde 11 civarında iken, para arzı Temmuz 2020’de 250 milyar TL ile zirve yapmış aynı dönemde OFM ise yüzde 7,6 ile 2 senelik periyodun dibindedir.
Bu aynı zamanda pandemi dönemine denk geliyor. Yani pandemi döneminde Merkez Bankası para basarak piyasası rahatlatmış.
Aynısını Amerikan Merkez Bankası olarak bilinen FED yaptı. Aynısı Avrupa Merkez Bankası yaptı. Yine aynısını İngiltere Merkez Bankası yaptı.
Nedense Türkiye’ye gelince birden işler karışıyor! Herkesin yaptığını siz yapamıyorsunuz.
Dışarı ile koordine bir yerli güruh, koro halinde “başımıza taş yağacak” misali “enflasyon olacak” diye bağırmaya başlıyor.
Bu koro, dolarda sıkı bir artış ile de desteklenince, para arzı kısılmaya başlandı. Kasım 2020 itibarıyla para arzı 205 milyar TL’ye kadar düştü. OFM ise yüzde15 seviyesine yükseldi.
Peki, bu en çok kimin işine yaradı?
Tabi ki müteahhitlerin! Tam o sıralarda çok düşük faizlerle ellerindeki evleri fiyatları da artırarak sattılar. Oradan güzel kazançları oldu.
Adeta, 180 milyardan 250 milyara çıkan para arzının kaymağını sıyırıp aldılar. Sonra para arzı 200’e kadar indi.
Peki, müteahhitlere giden bu paraya ne oldu?
Tabi onlar bu parayı hemen piyasada yatırıma sokamazlar. Çünkü inşaat yaşam döngüsü 60-70 yıllıktır. Bu parayı banka hesaplarında tuttular.
Peki, nasıl tuttular yada tutuyorlar?
Elbette daha yüksek faizlerle. Böylece kaymağın üzerine bal da sürmüş oluyorlar. Ballı kaymak faizler bu arada yüzde 20’leri bile geçti. Milletimize geçmiş olsun.
Sonuçta bütün bunların maliyetini millet ödeyecek.
Çünkü ülkemizde faizler maliyetlere yazılır. Tıpkı elektrik, su, ham madde, işçilik, malzeme giderleri gibi faizler de finansman giderleri olarak yazılır.
Üretici diyelim ki yüzde 25 faiz ile 100 milyon lira kredi aldı. Bu durumda ürettiği malın maliyetine 25 milyon lira faiz giderlerini de ekleyecektir.
Bu da otomatik olarak fiyatlara yansır. İşte size enflasyon.
Peki, bizlere ne düşüyor?
Bizlere de bütün bu olan bitenin hikayesini yazmak veya felsefesini yapmak düşüyor. O kadar.
Hani horoza sormuşlar; “tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıkar” diye.
O da; “valla ben sizin gibi güzel bilgilere sahip değilim, sadece işimi bilirim” demiş.
Bizim müteahhitlerimiz de hakikaten işini bilir!
Vesselam
Prof. Dr. Mete Gündoğan
—-
Bu makalem Independent Türkçe de yayınlanmıştır…
Bir yanıt bırakın