Yeni Dünya Düzeni Ve Firavunlar [1]

Değerli dostlarım, kıymetli arkadaşlarım…
Sizlere yeni bir konuyu takdim etmeye başlayacağım. Bu konu birkaç ardışık yayınımızın konusu olacaktır. Konumuz genelde Yeni Dünya Düzeni (YDD) özelde ise Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) dir

Konuyu şu şekilde takdim etmeyi düşünüyorum.

Önce genel olarak zihniyet mücadelesinin süreçlerini anlatacağım. Sonra, bu süreçlerin Yeni Dünya Düzenini nasıl hazırladığını ifade edeceğim. Daha sonra da bu sürecin bir alt bileşeni olarak Büyük Ortadoğu Projesini anlatacağım.

Yüzyıllardır hatta binlerce yıldır çatışmaların ana merkezinde olan bölge içinde bulunduğumuz ve günümüz ifadesiyle Ortadoğu bölgesidir. Üç semavi dinin ve daha birçok farklı inançların çıkış bölgesidir. Birçok medeniyetin de beşiğidir.

Şimdi sizlere, Ortadoğu merkezli bir süreç anlatmak istiyorum. 
Büyük Ortadoğu Projesi, 2000’li yıllarla birlikte Türkiye ve dünya kamuoyunun gündemine düştü. Proje Fas’tan Endonezya’ya kadar olan bir bölgenin yeniden yapılandırılması planlarını içeriyordu.

Büyük Ortadoğu Projesi kısaca (BOP), Batılıların bölgeye ilişkin niyetlerinin açığa çıkarılması açısından önemli bir projedir. Şu an itibarıyla proje masadan kalkmış, uygulama bitmiş, değişmiş ve kimse bahsetmiyor olsa bile bunu öne atan zihniyet ya da günümüz ifadesi ile üst akıl hala ortada duruyor.

Bu zihniyet Yeni Dünya Düzeni sevdasından vazgeçmiş değildir. Yani dünyayı kendi ilke ve prensiplerine göre yeniden tanzim etme sevdasından vazgeçmiş ya da vazgeçecek değildir.
Bu açıdan BOP, bölgemize yönelik planların bir sembol ismi olmuştur. İsimden ya da projeden şu sıralarda çok bahsedilmemesi, bu çerçevedeki arzu ve isteklerin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Bu fikre sahip olanların yok olduğu anlamına ise hiç gelmez! Yarın başka bir isimle, ama aynı içerik yine karşımıza mutlaka gelecektir.

Şimdi, operasyon konusu olan bölge yani ortadoğu ile ilgili olarak dikkat çeken önemli hususları şu şekilde sıralayabiliriz.

Bölgenin neredeyse tamamı müslümanların yoğun olarak yaşadığı coğrafyadır. Bölge, Selçuklu-Osmanlı hinterlandının da neredeyse %80’ini oluşturmaktadır. Bu bölge, büyük medeniyetlerin neredeyse tamamının doğduğu ve yaşadığı bir coğrafyaya aittir. Şu anda, dünya enerji kaynaklarının %75’i bu bölgededir. Bölge tarım, madenler ve iklim konusunda da dünyanın en zengin bölgesidir. Demografik olarak genç bir nüfusu barındırır. Tüm bunlara mukabil, dünya nimetlerinden aldığı pay ise oldukça düşüktür. Diğer bir ifade ile ekonomik açıdan geri kalmış ya da geri bıraktırılmış bir coğrafyadır.

Osmanlı’nın yıkılışından bu yana kargaşa ve karışıklığın eksik olmadığı bir bölgedir.

Bu bölgede uygulanmak istenen BOP’u ilginç ve gizemli yapan diğer bir husus da şudur. Bu proje hakkında, uygulayıcıları bağlayıcı hiçbir resmi bilgi ya da belge bulunmamaktadır.

Buna rağmen, Soğuk Savaş sonrası süreçte yapılan çeşitli konuşma ve ortaya konulan paradigmalarda ve argümanlarda Büyük Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması hep anılagelmiştir. Aslında, yeni oluşturulmaya çalışılan Soğuk Savaş sonrası dönemi bir bütün olarak ele alırsak BOP, Yeni Dünya Düzeni’nin bu bölgeye düşen payıdır.

  • Pekiyi, bölgeyi yeniden tanzim etmeye çalışan üst akıl ya da zihniyet kimdir? Nedir?
  • Bunların kendilerini bulamasak da izini nasıl süreceğiz?
  • Nereye ya da nerelere dayandıracağız?

İşte şimdi sizlere bunları ana hatları ile takdim etmek istiyorum. Detaya girmeden analizimiz için ana eksenleri belirleyeceğim. Adeta bir kanava çizeceğim.

Süreci ortaya koyup yorumlamak için yakalayabileceğimiz en doğru açı analize firavunlar ile başlamak olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de de sıkça bahsedilen firavunlar bu bölge merkezli bir dünya hakimiyeti kurmuşlardı. Çeşitli tanımlamalara göre milattan yani Hz. İsa’nın doğumundan 5-6 bin yıl önce başlayan süreçte firavunlar sadece dünya hakimiyetini maddi olarak kurmamışlar aynı zamanda ilahlık iddiasında da bulunmuşlardı. Kendilerini insanların tanrısı rabbi olarak görmüşler ve bu doğrultuda düzenlemeler yapmışlardı. Dolayısıyla bu Firavun zihniyeti kendisini hem dünyanın hem de ahiretin sahibi olarak görmüş ve göstermiştir. Dünyada her türlü zulmü yapabilmeyi kendilerinde bir hak olarak görmüşler bununla da yetinmeyip dünyada iken ahiretin de tanzimini yaptıklarını iddia etmişlerdir. İnsanların aynı zamanda kendilerine tapmalarını istemişlerdir. Kendilerinden başka bir ilah başka bir rab tanımamışlardır.

Elbette kuvvet ve kudret sahibi Cenabı Allah’dır. Ve Kur’an bunlara ne olduğunu bize çok güzel bir şekilde ifade etmektedir. Bu detaylar farklı bir ders konusudur.

Firavunlar medeniyetinin sonlarına doğru, buradaki üst aklın ya da zihniyetin pey der pey Eski Yunan’a göçtüğünü anlıyoruz. Milattan önc 900’lü yıllarla birlikte başlayan bu transferler ile değişik şehirlerde yerleşen bu akil birikim zamanla Eski Yunan medeniyetinin de temelini oluşturmuştur. Bunu eski Yunan eserlerinde görmek de mümkündür. Yani Firavunlar medeniyeti yıkılınca Eski Yunan medeniyetinin yükseldiğini görüyoruz. Eski Yunan medeniyeti yine bölge merkezli bir dünya hâkimiyeti oluşturmuştur. Bu medeniyetin manevi tarafı ise tanrı krallar ile değil felsefe ile desteklenmiştir.

Firavun zihniyeti ya da üst aklı aynı temeller üzerinde bu yeni medeniyette daha da çok gelişmiştir. Bir dünya hakimiyeti oluşturmuştur.

Bu üst aklın, Eski Yunan medeniyetinin sonlarına doğru bu sefer Roma’ya aktığını görüyoruz. Bu üst akıl dünya hakimiyetini Roma imparatorluğu vasıtası ile gerçekleştirmiş ve sürdürmeye çalışmıştır. Bazı Roma imparatorlarının tanrılık iddiasında bulunduklarını da biliyoruz. Elbette Roma da sonsuza kadar sürecek değildi ve sürmedi de.

Roma’nın çöküşü ile birlikte doğuda ve batıda İslam medeniyetlerinin çıkışını görüyoruz. Batı’da Endülüs Emevi Devleti olarak Doğu’da da değişik devletler adı altında Müslüman zihniyetin bu medeniyetleri oluşturduğu biliyoruz. Bunların hepsine toplu olarak İslam medeniyeti diyebiliriz.

İslam medeniyetinin hakimiyeti esnasında, firavun zihniyeti bir yerde temerküz etmemiş olsa da bir yerde karargâh oluşturamasa da İslam’ın en büyük düşmanı olarak ifsadına değişik vesilelerle devam etmiştir.

Sanayi devrimleri ile birlikte Batı’nın kaba kuvveti ele geçirmesinin akabinde hemen sömürgecilik faaliyetlerine başladığını görüyoruz. Bu dönemde Büyük Britanya İmparatorluğu başta olmak üzere benzer zihniyetlerle çeşitli imparatorlukların oluştuğunu görüyoruz. Tarihi süreç içerisinde gelişen Firavun zihniyetinin buralarda temerküz ettiğini anlıyoruz. Bütün dünyaya sahiplenmek ve insanların hem dünyasını hem de ahiretini tanzim etmeye çalışmak bu zihniyetin en önemli faaliyet alanlarıdır. Biz bu firavun zihniyetini bu tür izleklerden tanıyoruz. Yine hatırlatalım ki mukaddes kitabımızda bu zihniyeti tanımamız için yeterince bilgi mevcuttur.

Sanayi devrimlerinden sonra II.Dünya Savaşının akabinde bu zihniyetin önemli bir kısmının ABD’ye intikal ettiğini anlıyoruz. Gelişen teknoloji ve imkânlar bu zihniyetin hem Avrupa’da hem de Amerika’da eş zamanlı yerleşmesini mümkün kılmıştır.

İşte şimdi bu zihniyet bütün dünyayı tanzim etme gayreti içerisindedir.

Neticede bir ara özet yaparsak bugünkü Batı medeniyeti Roma medeniyetine, Roma Medeniyeti eski Yunan Medeniyetine, Eski Yunan Medeniyeti de Eski Mısır yani Firavunlar medeniyetine dayanır. Firavunlar medeniyetinin sahip olduğu zihniyet kaba kuvveti, çoğunlukçuluğu, ayrıcalığı ve menfaati üstün tutar. Bütün dünyayı yeniden tanzim etme ve düzenleme gayreti içerisindedir. Hatta insanların ahiret inançlarına, dini inançlarına ve Allah inançlarına varıncaya kadar buna müdahil olurlar.
Örneğin bunlar bütün insanlara biyolojik chip takarak onların birer köle gibi takibini her açıdan takibini yapmak istemektedirler.

İşte bugün insanlığın önüne getirilen Yeni Dünya Düzeni mecrası da bu zihniyetin 5-6 bin yıllık bir mecrasının günümüzdeki izdüşümüdür. Bir tarafta kuvveti üstün tutan Firavunlar zihniyeti, karşısında da bütün peygamberlerin önderliğini yaptığı hakkı üstün tutan zihniyet. İşte mücadele ekseni ve günümüz izdüşümü budur.

Bu açıdan baktığımızda ilginçtir, bugün firavunlar zihniyetinin projelerini kurumsal ve kuramsal olarak konuşurken hakkı üstün tutan zihniyetin tabilerinin ya da talebelerinin dağınıklıkları ile karşı karşıyayız.

Şimdi dönelim tekrar bölgemize. 
Osmanlı’nın yıkılmış olmasına rağmen, Firavunlar zihniyetinin hâkimiyet altına alamadığı ve köleleştiremediği toplulukların başında aziz milletimiz gelmektedir. Türk milleti bu bölgeye geldiğinden beri bu Firavunlar zihniyeti ile çatışmış ve bu Firavun zihniyetinin karşısında diğer hakkı üstün tutan topluluklarla birlikte adaleti ve insan haklarını savunmuş ve insanların köleleştirilmesine karşı çıkmıştır. Bu firavun zihniyetinin anlatmış olduğum tarihi süreci içerisinde hiçbir zaman köleleştiremediği topluluklar içerisinde olmuştur. Aziz milletimizin Firavun zihniyetinin iş ve işleyişine ters bir tarzı vardır. Firavun zihniyetinin çocukları da bölgeye farklı ama bize çok daha farklı bir şekilde yaklaşmakta ve ona göre proje yürütmektedirler.

Öyle anlıyoruz ki; sahip olunan teknik ve teknolojik imkânlar sayesinde bu firavun zihniyetinin kendisinde günümüzde aşırı bir güven oluşmuştur.

Artık bu zihniyet tarih boyunca çıkış yapmış olduğu coğrafyaya yani Ortadoğu’ya yeniden geri dönme eğilimindedir. Artık sahip olmuş olduğu teknik ve teknolojik kabiliyetlerin ona Ortadoğu’da oluşturacağı bir merkezden bütün dünya hakimiyetini kurabileceğini söylemektedir. Tek dünya, tek devlet, tek para, tek pazar, tek din… vb. gibi hezeyanları işte bu çerçevede okumamız gerekir.

Şimdi bu ideal noktaya varmak için atacakları son adımın jenerik adı Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Aziz milletimizin bu hamleyi çok iyi anlaması ve kendi bekası için çok yakından takip etmesi gerekir. Çünkü bütün hesaplar bölgemize yönelik olarak yapılmaktadır. Yurdumuza yönelik olarak yapılmaktadır.

Bu projenin bölgemizde sağ salim olarak yürütülebilmesi için bölgemizde Bizans İmparatorluğu örtülü olarak yeniden canlandırılmıştır. Bizans ileri bir karakol olarak kullanılarak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gerçekleştirilecek ve akabinde de Yeni Dünya Düzeni, (YDD) Kudüs merkezli olarak ihdas edilecektir. Firavun zihniyetinin ya da şimdiki ifadeleri kullanarak söyleyecek olursak, ‘üst aklın’ planının bu şekilde olduğunu öngörebiliyoruz.

Tam bu noktada bu Firavun zihniyeti ikişer kuvveti eş zamanlı olarak kullanabilmektedir. Bunlar Siyonist ve Haçlı kuvvetleridir. Zaman zaman birini bazen de diğerini öne çıkarabilmektedir.

Bir diğer husus, bizim açımızdan belki de en önemli husus operasyonel olarak ihdas edilmiş olan Bizans çalışmalarını gizleyebilmek için aynı zamanda Osmanlıcılık faaliyetlerini de desteklemektedirler.

Bugün gördüğümüz Osmanlıcılık çıkışlarının tamamının masum olduğunu iddia etmek büyük bir safdillik olur. Bunların önemli bir kısmı Bizans imparatorluğu kisvesi olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla olayları yakından takip etmek neye ve niçin destek verdiğimizi iyi düşünmek, analiz etmek mecburiyetindeyiz. Yoksa, Allah muhafaza buyursun bilmeden çok büyük zulümlere hizmet etmiş oluruz.

  • Pekiyi Büyük Ortadoğu Projesi nedir?
  • Bu çerçevede mütalaa edebileceğimiz çalışmalar, gelişmeler ya da hareketler nelerdir?
  • Bölgede ne gibi yumuşatma operasyonları yapılıyor?
  • Hangi alanlar, onların kapsama alanları içerisindedir?

Bu ve bunlar gibi soruların cevabını vermek üzere bir sonraki yazımda devam edeceğim. Şimdilik bu kadar.

Yine sözlerimi selam ile tamamlıyorum.

Selam ‘işittik ve sözün en güzeline uyduk’ diyenlerin üzerine olsun. Hepinize sevgi ve saygılarımı arz ediyorum.

Bu yazımı görüntülü olarak izlemek isteyenler aşağıdaki videoyu izleyebilirler.

Allaha emanet olunuz.

Prof. Mete GÜNDOĞAN

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.