Anlamıyorum ve Anlıyorum!
Mart 2017 ortasında İran’a bir ziyaretim olmuştu. Film yapımcısı Mohsen Hadi’nin Erbakan Hoca hakkında yaptığı bir filmin galasına davet edilmiştim. O ziyaretimde edindiğim izlenimlerimi ‘İran İzlenimlerim’ adı altında sosyal medyada paylaştım. Benim için memnuniyet verici ve hoş bir ziyaret olmuştu.
Mohsen Hadi, öncelikle Erbakan’ı anlatan bir film kurgusu hazırlamış. Programı yapmak için toplamda 350 saat Erbakan Hocanın videolarını dinlemiş. Çok sayıda basılı yayınları taramış. Hoca ile ilgili olarak yazılmış hemen hemen bütün kitapları okumuş. Azeri kökenli olduğu için Türkçe okuma, dinleme ve yazmada zorlanmıyor. Çok kıymetli bir insan. Sonunda bir kurgu çıkarmış ortaya.
Benimle görüştükten sonra, kendi ifadesiyle, bütün kurguyu değiştirmiş. Bana, sizinle konuştuktan sonra, Erbakan’ın bütün mücadelesinin ana ekseninde “faize karşı yaptığı savaş yatıyor” demişti. Nitekim, belgeselin adına da “Borç Yolu” ismini koydu. Yakında bu belgeseli Youtube kanalıma da yükleyeceğim.
O ziyaretim esnasında birçok görüşmelerim oldu. Görebildiğim herkese, ekonominin gelişimi ile ilgili olarak birçok tavsiyelerim oldu. Onların katkı ve müzakereleri de oldu tabi ki. Şimdi, o izlenimlerimden bir kısmını aynen buraya aktarıyorum:
…
“İlginçtir, İran’da önemli bir kesim kendisini Neo-Keynesyen olarak tanımlıyor, küresel finans kapitale eklemlenme yolunda önemli adımlar atılması için kamuoyu oluşturuyor ve bir nevi baskı tesis etmeye çalışıyor. Sanki mevcut ekonomik sorunların müsebbibi gelenekçi mollalarmış gibi örtülü bir hava oluşturuyorlar.
Gelenekçi mollalar ise, faize kesinlikle karşılar ama yerine ne konulması gerektiği konusunda dört başı mamur bir program öne sürebilmiş değiller. Pratik ekonomik sistemi de anlamış gibi görünmüyorlar. Benim görebildiğim kadarıyla kendini modernist olarak tanımlayanlar, alternatif ekonomik sistemlere kapalılar. Küresel finans kapitalin 2008 yılından bu yana yaşadığı sıkıntılardan habersizmiş gibi duruyorlar. Kurtuluşu, Batı’nın ekonomik reçetelerinin İran’a uyarlanmasında arıyorlar. Gelenekçi mollalar ise alternatif sistemlere daha açıklar. Daha farklı düşünebiliyorlar. Faize kesin karşı oldukları için de faizsiz her alternatifi dinleyip araştırıyorlar.
Ancak, mevcut sistemi tanımadıkları gibi, nereden başlayacakları ve nasıl bir yol izleyecekleri hususunda da net bir görüşleri yok. Bu durumda şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gelenekçi mollalar bu arayışla, ikinci bir devrimi zihinlerde yapıp yepyeni bir sistem kurulmasına vesile olabilirler. Bunun için gayet müsaitler. Ancak kendilerini modernist olarak gören ve kurtuluşu Batı reçetelerinde arayanlar ise oldukça bağnazlar. Çok ilginç değil mi? Biz Türkiye’den bakınca, bunun tam tersini düşünürüz!”
…
İran’da modernist takılanların neticede gelenekçilere baskın gelebileceğini onlara söylemiştim. Çünkü modernistler küresel finans kapitale uyumlu bir ekonomi programı uygulamak istiyorlar. Dolayısıyla görünürde ne yapacaklarını iyi biliyorlar. Çok da konuşuyorlar. Gelenekçiler ise modern ekonomi programlarını istemiyorlar, itiraz ediyorlar ama faizsiz olarak ne yapacaklarını da bilmiyorlar.
Neticede ortaya şöyle bir görüntü çıkıyor: bir yanda ne yapacağını bilen kadrolar, diğer yanda “onu istemeyiz” diye gidişi bloke eden ama ne yapacağını da bilemeyen kadrolar. Bu durumda, halkın nazarında, ikinci ekibin kaybedeceğini garanti edebilirim. Çünkü küresel finans kapitalle uyumlu olmak isteyenlerin ardında muhteşem bir propaganda gücü var. Halk, önerilen programların onları felaket götürüp götürmeyeceğine bakmaz. Hemen ilk plandaki getirilerine bakar.
İran yönetiminin, şeytan taşlamaktan ibadete fırsat bulamamış bir görüntüsü var. Ancak, halkın refah ve mutluluğunu temin etmek, en öncelikli olan iştir!
Şimdi, ekonomi politik açıdan, iki önerme yazıp kısaca cevap vereceğim.
1. İran, neden bunca sıkıntıyı yaşıyor anlıyorum.
2. İran, neden bunca sıkıntıyı yaşıyor anlamıyorum.
Birinci önermemin cevabını yukarıda kısmen anlattım. İran’ın ekonomi politik alt yapısı, batı bankacılık sistemine benzer bir şekilde oluşturulmuş. Aynı istikamette de devam ediyor. Borca Dayalı Para Sistemi orada da hükmünü sürdürüyor. Sonunda halk fakirleşecek, borca esir olacak ve küresel finans elitlerin kölesi olacaklar. Şu anda bunun yansımaları halkta gözüküyor. Zaten olayların temelinde de bu ekonomik sıkıntılar var. Şimdilik bunu, petrol ve doğalgaz satışları ile geciktiriyorlar. Yani, tam köleleştirilememenin bedeli olarak petrol ve doğal gaz vermiş oluyorlar! Genel görünüm budur.
İşin ilginç yanı da, bütün bunların sebebi olan ekonomi politik programın sahibi de yok! Modernistler geleceğe yani ümitlere oynuyor. Gelenekçiler de mevcut uygulamayı eleştirip itiraz ediyor. Yapılanların ise sahibi yok! Derler ya, “kabahat gelin olmuş, kimse almamış” diye. Onun gibi bir şey işte.
İkinci önermemin cevabını biraz daha tafsilatlı yazayım.
İran, bağımsız bir ülke. Küresel elitlere direnebilmiş ve yepyeni bir siyasi sistem kurabilmiş bir ülke. Kendi para kredi sistemini, kendine özgü olarak, geliştirebilir ve uygulayabilir. Ama, Keynesyen ekonomi politik meraklısı olup, ne yapacağını da bilemeyen bir halleri var. Koyu ideolojik bakış açıları, pratik ekonomi hamlelerini gölgeleyebilecek seviyeye ulaşmış.
Şimdi şu rakamlara bakın:
- Dış borcu 31 Mart 2017 itibarıyla 8.5 milyar$
- Toplam İthalatı 41.5 milyar$ (2016)
- Toplam ihracatı 63 milyar$ (2015)
- Vergi geliri 26.7 milyar$ (2015)
- DışBorç/MilliHasıla %2
- Toplam kredi hacmi: 277 milyar$
- Piyasadaki para miktarı: 50 milyar$
- Kişi başı milli gelir: 4,899$ (2016)
(Bunlar internetten çeşitli sitelerden toplayabildiğim rakamlar.)
Şimdi bu kadar rakamla bile baktığımızda, İran’ın ekonomik sıkıntı içerisinde olmasını anlayamıyorum. Yönetimin, ne kendisini ne de halkı kasmasına hiç gerek yok. Böyle bir ekonomiyi düzeltmek için iki yıllık bir program yeter de artar bile.
Türkiye’mizin 434 milyar$ dış borcu ve yaklaşık 160 milyar$ iç borcu var. Biz kendi ekonomimizi bile küresel bir saldırı ya da çöküşten kurtarabileceğimize inanıyorken İranlıların üzülmelerine, telaşlanmalarına, feryadı figan etmelerine ne hacet!
Yönetim, İran’ı Ortadoğu’nun en müreffeh, en cazip ve insanların severek isteyerek yaşadığı bir ülke haline dönüştürebilir.
YAPILACAKLAR GAYET BASİT
Herkesi sosyal güvence altına alacaksınız ve gelirlerini artıracaksınız. Yani para vereceksiniz.
Mevcut reel ekonomik büyüklüğü ve istediğiniz büyüklüğü hesap edeceksiniz. İstediğinize ulaşmak için stratejik planlarınızı oluşturacaksınız.
Bu hesaplanan büyüklüklere göre kademeli bir şekilde parayı borçsuz olarak üreteceksiniz. Piyasada ne kadar mal ve hizmet varsa, o kadar paranın varlığını garanti edecek bir para politikası uygulayacaksınız. Teknik bir ifade ile para istikrarı ve fiyat istikrarını eş zamanlı olarak gerçekleştireceksiniz.
Neticede, parayı tabandan piyasaya süreceksiniz. Akış, aşağıdan yukarı doğru olacak. Şu anda tersine işliyor. Paranın en zenginden en fakire doğru akmasını bekliyorsunuz. Daha çok beklersiniz. Çünkü zenginlerin cebi dolsa da gözü doyamayacağı için o sistemde fakirlere para gitmez.
Bu şekilde yaparsanız, herkesin refah ve mutluluğunu tesis etmiş olursunuz.
SONUÇTA NEMİ OLUR?
Her ailenin en az bir aracı, önü arkası bahçeli bir evi olur.
Kentlere sıkışıp kalmazsınız. Şehirlerinizi yatay olarak büyütürsünüz, ulaşım alt yapısını ve endüstri alt yapısını tamamlarsınız. Tarımı tabana yayarsınız. Geleceğe güvenle bakan bir toplum oluşturmuş olursunuz.
DEVLETİNİZ GÜÇLENİR
Devlet millet kaynaşması tesis edilir.
Bir yılda bunu tesis eder, halk üzerinde de etkilerini görmeye başlarsınız. İkinci yılın sonunda, pazarlarınız da bunun etkilerini görmeye başlarsınız. Beş yılın sonunda, İran’daki yapısal değişime herkes gibi siz de şaşırırsınız. On yılın sonunda, bölgesel bir cazibe merkezi haline gelirsiniz. Bugün size kızanlar, yarın size danışmaya gelirler.
Selam ve hürmetlerimle
…
Prof. Dr. Mete Gündoğan
Bir yanıt bırakın