Bilmem farkında mısınız!
Ülkemizde ekonomi üzerine konuşmalar genellikle “dolar n’oldu”, “altın n’olcak”, “parayı nerden bulacaksınız”, “dün şöyleydi bak şimdi böyle oldu”, “battık çıktık” vb. gibi cümleler üzerinden sürdürüldüğü için müthiş bir küresel tartışmayı da kaçırıyoruz.
Nedir bu tartışma?
Küresel ekonomik düzenin elitlerinin arasında geçen yapısal tartışma.
2008 yılına kadar işler tıkırında idi. Krizler oluyordu ama bir şekilde kontrol edilip işler düzene sokuluyordu.
Şimdi ise düzenin temelleri sarsılıyor. Sistem çöküyor ve dağılıyor. Yaşadığımız pandemi ile iki belirsiz süreç bir araya geldi.
İşlerin veya çöküşün hızı arttı. Tartışmalar da ayyuka çıkmaya başladı.
Şimdi hemen “ya hu nerede yazıyor, biz de okuyalım” diye konuya girerseniz okuyacak çok az şey bulursunuz. Ancak sistemi tanıyor ve kökünden sorgulamaları yapabiliyorsanız, yapılan tartışmaları da görüyorsunuz demektir.
Tartışmalar birkaç eksen üzerinden yürüyor. Örneğin bu eksenlerden biri mali politikalar – para politikaları eksenidir. Bu yazımda bu eksendeki tartışmaları özetleyeceğim.
Mevcut sistem şöyle bir kurguya sahiptir. Mali politikaları hükümetler yapar ve uygular. Bunu bütçe kanunu ile yaparlar.
Bütçenin ihtiyaç duyacağı parayı ise merkez bankaları temin ederler. Merkez Bankaları da bunu para politikaları ile yaparlar.
Bunun için merkez bankaları idareden bağımsız birer teşekkül olarak kurgulanmışlardır. Para politikalarını, bütçeyi göz önüne alarak “fiyat istikrarını” temin edecek şekilde oluştururlar.
Merkez Bankaları kamuoyuna açık olarak bunu sürekli hatırlatırlar ki hükümetler istedikleri gibi para talep ederek temel kurguyu bozmasınlar.
Temel kurgu bozulursa her şey bozulur. Zaten “karşılıksız para basarsak enflasyon olur” küresel sözü de bunu desteklemek için uydurulmuş bir sözdür.
2008 krizinden sonra ise FED bütün dünyaya karşılıksız para basmanın nasıl yapılacağını tepe tepe gösterdi. Buna da “parasal genişleme” dedi.
2010’lardan sonra parasal genişlemenin ivmesini düşürüp bilançosunu dengelemeye çalıştı. Her şeye rağmen işleri bir şekilde kontrol altına aldı. Bunu kredi genişlemesi grafiğinde de görüyoruz.
Lakin işler pandemi ile yine rayından çıktı. Kredi genişlemesi neredeyse 2008 krizi seviyesine ulaştı.
Buralarda duracak mı? Elbette hayır.
Çünkü pandeminin duracağına ilişkin bir işaret henüz yok. Ortada ne bir ilaç ne de bir aşı var. Belirsizlik devam ediyor.
Dolayısıyla daha ne kadar para ihtiyacı var ve ekonomi daha ne kadar soğuyacak bunu kestiremiyorlar. Tabi cari kurgu için bu belirsizlik bir felaket habercisi!
Bugün gelinen noktada, pandeminin ekonomiye vurduğu darbeyi “parasal genişleme” ile bile savamayacağını anlayan dünyanın önde gelen merkez bankacıları, hükümetlerin mali politikalarına da müdahale etmeye başladılar.
Tabi bu müdahale şimdilik sözel olarak yapılıyor. İşler fiili bir kurguya evrilir mi henüz bilemiyoruz.
Amerikan merkez bankası FED başkanı Powell, hükümetlerden artan borç yüküne ilişkin endişelerini şimdilik bir kenara bırakmalarını istedi.
Ekonominin koronavirüsten toparlanması tamamlanana dek harcamalara devam etmeleri çağrısında buldu.
FED’in bilançosuna baktığımızda varlık artışının 2008 krizindeki artışı halihazırda geçtiğini görüyoruz. Anlaşılan FED, bunda şimdilik bir sakınca görmüyor.
Merkez Bankacılarının bu çağrılarına karşın elbette IMF’cilerin de bir şeyler demesi gerekiyordu. Onlar da dediler.
Tarihi boyunca bütçe sınırlamalarını savunan ve hatta mali politikaları an be an izleyen IMF baş ekonomisti Gita Gopinath, yaşanılan süreci “nesiller boyu görülen en kötü ekonomik gerileme” olarak tanımladı.
“Uzun, düzensiz ve belirsiz bir ekonomik sıkıntı” olacağı uyarısında bulundu. Merkez bankalarının parasal desteği sürdürmeleri gerektiğine vurgu yaptı.
Para politikası yapıcılarının desteklerini çekmeleri için çok erken olduğunu söyledi. Yani, merkez bankacılarına “para basmaktan vazgeçip piyasadan fazla parayı çekmeye başlarsanız çok daha kötü olur” diyor. Bir bakıma FED’e destek veriyor.
Diğer yandan JPMorgan Chase & Co. ekonomistleri 2008’de verilen parasal desteklerin sonradan ekonomik toparlanmayı geciktirdiğini düşünüyor ve çok sıkıntı yaratacağını hatırlatarak merkez bankacıların fikirlerine sıcak bakmıyor.
İsviçre Merkez Bankası Başkanı Thomas Jordan ise yüksek kamu borcunun, merkez bankasını fiili olarak kamu maliyesinin etkilerine bağımlı olarak karar almaya zorlayacağını düşünüyor. Yani borçlanmanın kontrol edilmesini savunuyor.
İngiltere’de ise aşırı borç yükü, tekrar borçlanma ile değil vergilerin artırılması ile kontrol edilmeye çalışılıyor.
İlginçtir, İngiltere Merkez Bankası eski politika yapıcısı Adam Posen, FED’in maliye politikalarına müdahale çağrısına katılmakla beraber bunu açıkça ilan etmesinden rahatsız olduğunu ifade ediyor. Sanırım ‘küresel bir panik’ten korkuyor.
Peki, şimdi bütün bunlar ne anlama geliyor?
Bizim Mehmet’in anlayacağı şeklinde özetlersek şunları söyleriz.
Eskiden hükümetler merkez bankalarına müdahale ederlerdi şimdi merkez bankaları hükümetlere müdahale etmeye çalışıyor.
Diğer bir ifade ile İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan küresel kurgu bozuldu. Kimse ne yaptığını bilmiyor. Kimse ne olacağını da bilmiyor. Kısacası, “gemisini kurtaran” kaptan oluyor.
Ülkemize gelince, söylenecek çok şey var. Öyle az buz değil, çok şey söylenebilir. Sanırım en öncelikli ve en önemli hatırlatma “sakın yağmurdan kaçayım derken doluya tutulmayın” hatırlatması olur.
Gidip de “ucuz kredi” diyerek IMF’ye teslim olmayın. Çünkü o da ne yapacağını bilmiyor!
Yazılarımızı takip edenler bilirler, olup bitene farklı bir açıdan bakıyoruz. Kısa bir değerlendirme ile bitireyim.
Türkiye’miz cari küresel finans sisteminin “altta kalanları”ndandır. Bu sistem bizi ezim ezim eziyor. Şimdi ise sistemin dağılmaya yüz tuttuğunu görüyoruz.
Yani cari sistem “ağır hasta adam” gibi oldu. Tekrar ayağa kalkar mı yoksa ölür mü bilen yok!
Bizim bu durumda yapmamız gereken şey bu “ağır hasta adamın” ayağa kalkmasını beklemek değildir. Kendimize has olarak mali ve finans politikalarımızı kurgulamaktır.
Adamların ve sistemin durumu ortada. Biz kendi işimize bakalım. Bakınız kurgudan bahsediyorum. Kurgu sistem demektir.
Buradan ve farklı mecralardan defalarca kendimize has bir kurgu ile büyük bir çıkış yakalayabileceğimizi yazdım. Nasıl yapılabileceğini de anlattım.
Tekrar, “kendi sistemimizi kuralım” diyerek bitiriyorum.
Ayrıca, sakın bu küresel müzakereleri hafife almayın. Kredi zincirleriniz, kölelik zincirlerine dönüşmesin.
Prof. Dr. Mete Gündoğan
…
Bu makalem 19 Ekim 2020 tarihinde IndependentTükçe sitesinde yayınlanmıştır…
Bir yanıt bırakın