2001 ve Sonrası Milli Görüş Süreci Üzerine Yazılan Yazılara Dair Eleştiriler
2001 yılını başlangıç alarak, Milli Görüş süreci üzerine aşağıda bağlantılarını verdiğim sekiz yazı yazdım. Bu yazılara gelen değerlendirmeleri sistematik olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu yazıların altı tanesi ağırlıklı olarak Ak Partisi süreci, bir tanesi de Saadet Partisi süreci ile ilgilidir. Yazılarda kullandığımız kavramsal çerçeveye ve kullanım alanlarına çok dikkat ettik. Tezlerimizi de belirlediğimiz kavramsal çerçeveler içerisinde tuttuk. Belirlenen çerçeveler dışında da söyleyecek çok şeyimiz olmasına rağmen söylemedik. Şimdi, çerçevelediğimiz alan içerisinde gelen değerlendirmeleri sırasıyla takdim edeceğiz. Bu değerlendirmelere, sosyal medya üzerinden bize ulaşan yazılardan tutun da benim bizzat kendilerine gönderdiğim ve akabinde görüşlerini aldığım kişilerin değerlendirmeleri de dahildir. Bunlardan bazıları idareci, bazıları fanatik, bazıları akademisyen ve bazıları da sadece oy vermiş taraftarlardır. Olabildiğince de objektif olmaya çalıştık.
Ak Partisi
Ak Partisi’nden gelen değerlendirmeleri sınıflandırmak gerçekten çok zor. Çünkü çok farklı mantıksal referans içeren değerlendirmeler geldi. “Bu yazılarla bizim hiçbir alakamız yok” sözünden tutun da İslam tarihinden örneklerle tartışmaya kalkışanlara kadar çok çeşitlilik söz konusu! Partide ileri gelen şahısların fikirlerini eksen alsanız, bunların arasında da paralellik kurmak çok zor. Aslında bu durum, partinin bir lider partisi olduğunu gösteriyor. Lidere olan inanç partinin çimentosunu oluşturuyor. Bunla birlikte çok farklı gerekçelerle bir araya gelmiş parçaların oluşturduğu bir kitle partisi var. Bu parçaları ayrı ayrı değerlendirmek ve akabinde de birlikteliklerini çözümlemek gerekiyor. Bu da yapılabilir ancak ayrı bir çalışma konusudur. Bizim yazılarımızda belirli bir şablon kullandığımız için, bu şablon ile alakalı olarak sadece nitelikli bir kesimden gelen değerlendirmeleri burada sizlere yansıtmak istiyoruz.
Yazılarımızdaki şablon, halkın beklentileri, küresel elitlerin beklentileri ve Ak Partisi’nin bu birbirine zıt beklentiler arasında çizdiği yolun değerlendirilmesinden ibaret idi. Değerlendirmeleri, yetkili kesimlerden tabandaki taraftarlara doğru bir sıra ile takdim ediyoruz.
Değerlendiricilerin genel olarak, küresel elitlerden çekindiği anlaşılıyor. Küresel sisteme karşı çıkmanın maliyetinin çok yüksek olduğuna inanıyorlar. Mevcut sistem içerisinde “zamanla ve yavaş yavaş” yapılabileceklerin yapılmasından yanalar. Halk bu zamana kadar nasıl olsa beklemiş, bundan sonra biraz daha bekleyebilir düşüncesi hakim. “Arabayı devirmek”tense, ağır ağır da olsa mesafe katetmenin daha doğru olduğuna inanıyorlar.
Aynı anlayışla bu kesim, sistem sorgulamasından çok uzak. Mevcut sistemde her şeyin düzeltilebileceğine inanıyorlar. Küresel sistemin çöktüğüne ya da çökeceğine de inanmıyorlar. Küresel bir ekonomik krizin var olduğunun farkındalar ama bunun da aşılacağına ve Batının bir çözüm bulacağına inanıyorlar. Genel olarak, “yeni bir düzenlemede biz de yerimizi alırız” düşüncesi hakim.
Bir diğer kısım değerlendiriciler, icraatların görmezlikten gelinerek haksız bir analiz yapıldığına inanıyorlar. Ak Partisi iktidarında yapılanlara örnekler vererek yazılara cevap vermeye çalışmışlar. Bunlar aynı zamanda geçmiş iktidarlardan da örnekler vererek Ak Partisi icraatlarını güzellemişler. Bu cevaplar, yazının şablonu ile ilgili olmayıp genel bir muhalefete verilen cevaplar şeklinde olduğu için değerlendirmeye gerek duymuyorum.
Farkı bir kesim de işi kıskançlığa bağlamış. Kıskançlık çatlağı arasından sızan yazılar olarak değerlendirmişler. Bunlara sadece “selam” deyip geçiyorum.
Netice olarak şunları ifade edebiliriz. Yapılan değerlendirmeler, yazılarımızda ortaya koyduğumuz tezleri çürütmeye yetecek nitelikte değildir. Aksine, o tezleri doğrular niteliktedir. Bununla birlikte müzakereler bitmiş de değildir. Malum, müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar. Yeni değerlendirmelere açığız.
Öyle anlaşılıyor ki Sn. Başbakan, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturunca, Ak Partisi iki sıkıntı ile karşı karşıya gelecektir. Bir, liderini kaybedecektir. İki, yeni bir yol tasarlamak mecburiyetinde kalacaktır ki bu da hiç kolay değildir. Çünkü, öncelikle kendi iç yapısını bir ve bütün tutması gerekecektir. Bu da partinin önündeki en büyük sıkıntıdır.
Saadet Partisi
Saadet Partisi ile ilgili yazıya gelen değerlendirmelerin Ak Partisi’ne nisbetle daha derli toplu olduğunu ifade edebiliriz.
SP ile ilgili olarak üç önermeye dayalı bir yazı yazmıştık. Bunlar; SP’nin kurulduğundan buyana genel başkanlık sorunu vardır. SP’nin Milli Görüş ideolojisini taşıyacak bir güncel program sorunu vardır. SP, kadrolarını gençleştiremediği için içine doğru çöküyor.
Öncelikle yayınlanan yazıdan sonra birçok idareci ve Milli Görüş gönüldaşı teşekkür ve takdirlerini ifade etmişlerdir. Akabinde, süreç ile ilgili olarak kendi yaptıkları değerlendirmelerini de (bir kısmı yazılı olarak) bana iletmişlerdir. Hatta, bunları ‘Genel Merkez’e de ilettiklerini söylemişlerdir. Bunlara rağmen, yazıdaki önermeler çerçevesinden dışarı çıkmayı uygun bulmuyorum.
Ortaya konulan önermelerin her üçü de tevil gerektirmeyecek kadar net ve açık önermelerdir. Örneğin, Genel İdare Kurulu’nun yaş ortalaması 55 dediğimizde hayır öyle zannetmiyorum diye bir cevap yok hükmündedir. Ancak belli bir sütre ardından kompleks reflekslerle kendi pozisyonlarını savunmaya çalışanlar da yok değildir. Bu traji komik durum karşısında sadece şunu söylemekle yetineceğim. Bir insan “ben varsam dava var, yoksam dava yok” pozisyonuna bilerek ya da bilmeyerek gelmiş ise o insan açısından söylenecek söz bitmiştir. Yapacağı en hayırlı iş, hüsnü edeple pozisyonunu değiştirmektir.
Yazılan önermelerin yanı sıra şu sorunun cevabı iyi düşünülmelidir. Milli Görüş bugün iktidar olabilir mi?
Bu soruya verilecek cevaba göre genel merkezin pozisyonu yeniden belirlenmelidir. Bazen insan, kendi pozisyonunu net göremediği için çok büyük hayırlara engel de olabilir. Onlara da yardımcı olmak gerekir!
Yazıyı okuyanların en çok sorduğu soru; “pekiyi, çözüm nedir?” sorusudur.
Kanaatimce, bunun cevabını verecek olan merci büyük kongre delegeleridir. Çünkü bir partinin en yetkili organı büyük kongredir. Bütün sıkıntıların ve süreçlerin rahatlıkla ve açıklıkla müzakere edileceği birkaç günlük bir büyük kongre neticesinde, serbest bırakıldıkları takdirde delegelerin en isabetli kararları verebileceğine inanıyorum.
Hayırlara vesile olması diler, selam sevgi ve saygılarımı sunarım.
Mete GÜNDOĞAN
Bir yanıt bırakın