Öncelikle “Bu Düzen Değişmeli” yazıma katkıda bulunanlara en derin teşekkürlerimi arzederim. Yazdıklarımıza bir bütün olarak bakmanızı istirham ederim. Çünkü bir paradigma değişikliği şart ve bizim yaptığımız da farklı bir paradigma oluşturma çabalarından ibarettir. Yazdıklarımızı eski ve köhnemiş paradigmanın bozuk prensipleri ile test etmeye çalışanlara şimdilik sabırlar diliyorum. Anlamaları biraz zaman alacak gibi gözüküyor.
Bugün ülkemizin geldiği noktada genel olarak ekonomik yapımıza baktığımızda devletin mal ve hizmet üretiminden neredeyse tamamen çekildiğini görüyoruz. Devlet üretimin içinde olmalı mı olmamalı mı, ayrı bir tartışma konusudur. Ancak devletin vazifelerinin de her iki duruma göre ayrı ayrı kurgulanması gerekir.
Şu an itibarıyla devletin en önemli iki görevi düzenleme ve denetlemedir. Her şeyin adil kriterlerle milletin menfaati yönünde düzenlenmesi gerekiyor. Ondan sonra da o düzene uyulup uyulmadığı denetlenmelidir. Denetim neticesinde de ya düzenlemeler iyileştirilmeli ya da duzenlemelere uymayanlara yaptırımlar uygulanmalıdır.
Bunu şöyle bir örnek ile izah etmeye çalışalım. Diyelim ki bir beldede trafiği hiçbir boşluğa meydan vermeyecek şekilde düzenlediniz. Yollar için standartları belirlediniz. O standartlara uygun olarak yolları yaptınız. Bütün uyarı levhalarını, çizgileri, şeritlemeleri vs hepsini çok net bir şekilde gösterdiniz. Trafiğe çıkacak araçları ve onlara ilişkin kuralları çok açık ve net olarak belirlediniz. Sürücüler için de kuralları net olarak belirlediniz. Kurallara uyulmaması durumunda yaptırımlarınızı da çok net olarak belirlediniz. Bütün bu düzenlemeleri de halka açık olarak her isteyenin görebileceği bilebileceği şekilde takdim ettiniz.
Bundan sonra yapacağınız iş bu düzenlemelere uyulup uyulmadığını denetlemektir. Denetimin nasıl yapılacağını da belirlemeniz gerekir tabi ki. Denetleyenler neyi nasıl yapacaklarını bilmelidirler. Denetlenenler de. Hiçbir şey şahısların şahsi inisiyatiflerine bırakılmadan belirlenmelidir.
Bu durumda diyelim ki trafikte bazı yerleri kameralarla, bazı yerleri şahıslarla, bazen de rastgele ama belli bir hesaba dayalı olarak denetlediniz.
Denetim sonunda düzenlemelere uymayanlara yaptırımları uyguladınız. Ama aynı zamanda tuttuğunuz istatistiklerle de düzenlemeleri sürekli iyileştirdiniz.
İşte bu şekilde zamanla adil ve sürekli gelişen bir sistemin kurulması gerçekleştirilmiş olur.
Bugün ülkemizde henüz bu şekilde bir mekanizma kurulu değildir. En büyük engel, mevcut bürokratik yapının zihniyetidir. Bürokratik yapı henüz bu değişimi algılayabilmiş değildir. Dolayısıyla gerekli intibakı gerçekleştiremediği için adeta ayak bağı gibi hareket etmektedir.
Ülkemizde bu değişimi kurgulayanlar üst kurulları tesis etmişler ancak yetersiz tesis edildiği için ne üst kurullar ne de ilgili bakanlıklar yeni sisteme göre pozisyon alabilmektedirler. Diğer bir ifade ile yeni bir sistem kurgulanmış ancak bu kurgu yetersiz ve düzensiz yapıldığı için ülkeye faydadan çok zararı olacak gibi gözükmektedir. Tıpkı 1940’lı yılların sonlarına doğru ülkemiz için oluşturulan Kaldor-Müller-Neümark Makro Ekonomik Denge Modeli gibi. Model, İsmet İNÖNÜ tarafından onaylanmış ve 1950 de iktidara gelen DP’in ekonomi politiği olarak uygulanmıştır. 1960 darbesinden sonra kurulan DPT nin kurucu kadroları tarafından da statik makro ekonomik model olarak benimsenmiş ve kalkınma planları bu model çerçevesinde hazırlanmıştır. Ama hiçbir zaman ülkemize uymamış ve yeterli ekonomik kalkınmayı sağlayamamıştır. Ağır bürokratik çarklar arasında sanayici, tüccar ve üreticileri ezmiştir.
Ulaştığımız zaman diliminde aslında ülkemizde Ecevit Hükümeti tarafından onaylanan Derviş Modeli Ak Partisi’nin ekonomi politiği olarak uygulandı. Ancak modelin mütemmim ayakları bazı yerlerde yok bazı yerlerde de yok denecek kadar zayıftır. Bu hem avantaj hem de dezavantajdır. Avantajdır eğer siz yeni yapıyı kendi kurgunuz ile birkaç adım öteye götürüp yerleştirebilirseniz. Dezavantajdır eğer siz yeni yapıyı olduğu gibi kabul edip bırakırsanız. Dolayısıyla düzenleme ve denetleme, çok büyük bir iş olarak – olmak ya da olmamak misali – devletin önünde beklemektedir. Söylediğim düzenlemeler üst kurullara bırakılamayacak kadar da önemlidir.
Hazır üst kurullardan bahsedilmişken birkaç örnek vermek de yerinde olacaktır.
Örneğin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Kurulun amacı radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesidir. Görevlerinden bir tanesi de toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunmasına hizmet etmektir. Pekiyi bana söyler misiniz RTÜK şu anda bu görevi yerine getiriyor mu? Buna evet diyebilecek bir insan çıkabilir mi?
Biz millet olarak RTÜK’den bu vazifelerini yerine getirmesini beklerken, geçenlerde RTÜK dizilerde oynayan çocukların haklarını takip edeceğine dair açıklamalar yaptı. Pekiyi, diziler karşısında maddi ve manevi olarak etkilenen benim çocuklarımın haklarını kim koruyacak? Bu konuda ne yapılıyor? Hiç!
Bir başka örnek Rekabet Kurulu. Ülkemizde tüketici haklarını korumaya yönelik çalışmalar yapması gereken RK ne yapıyor? Her şeyin düzenlenmesi ve denetlenmesi gerekirken RK sadece sınırlı tanımlanmış bir çalışma sürdürüyor. Halbuki 4054 sayılı kanun kendisine (4-f) “mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi” ni yasaklama yetkisi veriyor. Pekiyi RK bunu yapabiliyor mu? Örneğin, fiyatı düşmesin diye pazara sokulmadan dökülen soğanları ya da denize dökülen portakalları biliyor mu? Bu bir miktar kontrol çalışması değil de nedir?
Kurul memurları “bunlar bizim işimiz değil” diyebilirler. Ben zaten bu yazımda “bunlar da bizim işimizdir” dedirtecek bir sistemden bahsediyorum. Hem sistem öyle bir kurgulanmalıdır ki denetleme mümkün mertebe vatandaşlar tarafından yapılabilmelidir. Kısacası her şey denetime açık olmalıdır.
Tabi burada bu örnekleri verirken şunu da biliyorum. Mevcut yapısı ile üst kurullar bunları yapamaz. Çünkü bunları yapabilecek kabiliyette kurgulanmadılar. Sadece, kurgulanmış olmak için kurgulandılar.
Şimdi devlete düşen görev, her şeyi düzenlemek ve denetimini sistemleştirmektir. Ondan sonra da takibini yapıp yaptırımlarını uygulamaktır. Bunun için epey bir çalışma yapılması gerekiyor. Ama bir kere çalışma yapılıp da sistem işlemeye başladığında zaman içinde sürekli iyileştirme mekanizması ile mükemmelleşecektir.
Kısacası söylemeye çalıştığımız şudur. Sistemi nasıl kurgularsanız kurgulayın, bütüncül olması, adil kriterlere dayanıyor olması ve milletin menfaatine hizmet etmesi esastır. Son 12 yıldır ülkemizdeki sistem (ekonomi ağırlıklı olmak üzere) yeniden kurgulanmaktadır. Ancak bu kurgu bütüncül değildir. Kırılan kemiğin yanlış kaynatılması gibi sonunda beklenen faydayı vermeyecektir. Yapılması gereken en önemli iş bunu adil kriterlerle milletin menfaatine hizmet edecek şekilde bütüncül bir yapıya büründürmektir. Bu yapılırsa önemli bir adım atılmış olur.
Ben bütün bunları, inandığım çerçevede işin doğrusunu ortaya koyabilmek adına ifade ediyorum. Umarım ilgililer öğüt alırlar. Hem, şahsım için de bir mazeret oluşturmuş oluyorum. Söylüyorum, geçiyorum.
Selam ve saygılarımla
Prof. Dr. Mete Gündoğan
Bir yanıt bırakın