Bugün “bozuk para” dediğimiz demir paraların nominal değerleri itibari değerlerinin üzerine çıkmıştır.
Gündelik hayatta kullandığımız 50 Kuruş ve 1 TL’nin maliyeti, üzerinde yazan değerin çok üzerindedir! Dolayısıyla bu durum, bozuk paraları işlevsiz hale getirmektedir. Hatta, 5 TL’lik kağıt paralar dahi bozuk paralar gibi işlevsiz hale gelmek üzeredir.
Bir çocuğun marketten alacağı bir çikolatanın fiyatı bile 10 TL üzerindedir. Pazardaki bir marul 15-20 TL olmuştur. Bu durum piyasada farklı bir karışıklık daha üretir!
Ufak para sıkıntısı gündelik iktisadi hayatı pahalılaştıran bir unsurdur. Çünkü siz tıkır tıkır çalışan bir saatin çarklarından birini işlevsiz hale getirmiş gibi oluyorsunuz. Sonunda saat çalışmaz veya doğruyu göstermez.
Velhasılı “Ufak Para Sorunu” ciddi bir sorundur.
Aslında bu sıkıntı geçmişte yaşanmış bir sıkıntıdır.
1860’lı yıllardan itibaren İstanbul para piyasasında bazı dönemlerde gerçekleşmiştir. Özellikle 1870’li yıllarda daha yoğun bir şekilde görülmüştür. 1875 yılında borç ödemelerinin durdurulması ve arkasından Osmanlı-Rus Savaşı’nın (1877-1878) başlaması ile ufaklık para sorunu daha da artmış ve para piyasasında işleri daha çok kötüleştirmiştir.
Dönemin Osmanlı hükümeti, Osmanlı Bankası’nın (ki yabancı bir bankadır!) izni ile tekrar kaime ihracına başlamak zorunda kalmıştır. Yani tekrar borçlanmaya başlamış ve borç senetlerini de tedavül ettirmiştir.
Üzerinde faiz bulunması sebebiyle kaimeler İç Borçlanma Senedi niteliğindedirler. Ancak Hükümet bunları kâğıt para gibi kullanmıştır. Halk bu paralara kayme (gayme) demiştir. 5 gayme, 10 gayme gibi. Bir zamanın para birimidir. Kaimeler üzerindeki faiz oranlarının sürekli değişimi kayme değerlerinin de sürekli dalgalanmasına sebep olmuştur. Zaten, gündelik iktisadi hayatın en önemli parçası olan ufaklık para da ortada yoktur.
Dönemin hükumeti, savaş vs. gibi çeşitli sebeplerle halkın ufaklık para ihtiyacını karşılamakta veya bazı tedbirleri almakta gecikmiştir. Ufaklık paranın yok olması ve kaymenin fiyatındaki dalgalanmalar nedeniyle esnaf bu dalgalanmalardan kendini korumak için sürekli fiyat değiştirmek zorunda kalmıştır.
Tabi bu da enflasyon demektir. Dolayısıyla tüketicinin zarara uğraması demektir. Tüm bu gelişmeler karşısında çeşitli söylentilerin de yayılması ile halk gıda stoklarına başlamış ve bazı yerlerde fırınlara hücum etmiştir. Hatta sokak kavgalarına dahi şahit olunmuştur.
Bu gelişmeler karşısında bir şeyler yapmak isteyen Hükümet, bazı malların fiyatlarına müdahale etmeye başlamıştır. Zabıta tedbirleri ile fiyatları tanzim etmeye çalışmıştır. Örneğin halkın temel ihtiyacı olan ekmek fiyatlarına müdahale ederek, satış fiyatının belirli seviyede sabit tutulması zorunluluğunu getirmiştir. Tabi bunun karşılığında da fırıncıları sübvanse etmek zorunda kalmıştır.
Sonunda işin astarı, yüzünden pahalıya çıkmıştır.
Osmanlı Rus Savaşı’nın kamu maliyesinde oluşturduğu sıkıntılar nedeniyle para piyasasında (para-kredi sistemine) düzenlemeler gecikmiştir. Bu dengesizlikler ve sıkıntılar çok sayıda tüccarın, zincirleme bir şekilde iflas etmesine de sebep olmuştur.
Elbette konu çok detaylı ve derin bir şekilde incelenebilir.
Bu, iyi bilinen bir konudur. Bizim burada dikkat çekmek istediğimiz husus, ufaklık para sorununun aslında aysbergin (mali kriz de diyebilirsiniz) bir ucu olabileceğini hatırlatmaktan ibarettir.
Peki, burada size göstermeye çalıştığımız fotoğrafta neler var?
- Ufak Para Sorunu var.
- Onun altında faiz sorunu var.
- Akabinde, enflasyon sorunu var.
- Zihinleri tağşiş eden Osmanlı-Rus Savaşı var.
- Borçlar var.
- Teminatlar var.
- Ve nihayetinde Duyunu Umumiye var!
- Var oğlu var !!
Tabi fotoğrafın ardındaki padişahları da unutmayalım!
…
Kısacası, sakın ha; “bozuk paralar işte…” deyip dudak bükmeyin.
Büktüğünüz dudağı patlatma kabiliyetine sahiptirler.
Geçmişte patlatma kabiliyetleri görüldü.
Gelecekte de görmeyelim.
Bazı müdahalelerin geciktirilmesinin maliyeti çok daha ağır olabilir.
Bunları şimdiden bilseniz iyi olur.
…
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN