Son 10 yılda bölgemizde yaşanan gelişmeler neticesinde güney sınırımızın niteliği değişmiştir.
Güney sınırımızın yeni niteliği ülkemiz güvenliği açısından idarecileri bir paradigma (değersayım) değişikliğine zorlamaktadır.
Türkiye neredeyse bütün stratejisini Suriye de Beşşar Esad’ı devirme üzerine kurguladığı için adeta bir değersayım felci yaşamaktadır. İstediği gelişmeler kısa zamanda gerçekleşebilecek gibi değildir. Bu strateji, bölgemizde ve güney sınırımız boyunca yaşanan gelişmeleri tek tek sıralayıp analiz ederek değerlendirilebilir. Lakin bu yazının konusu farklı bir önermedir.
Bu zamana kadar ülkemiz idaresinin olaylara bakış açısı, batı-eksenli bir bakış açısıdır. Ancak batı-eksenli bakış açısı, oluşan problemlerin çözümüne hizmet etmediği gibi onların bir parçası haline gelmiştir.
Farklı bir değersayım ile Anadolu eksenli bir çözüm üretmemiz gerekmektedir. Böyle bir çözüm üretmek için de doğru bir başlangıç noktası tespit etmek, mesafe almak açısından oldukça önemlidir. Bu yazımda böyle bir başlangıç noktası olabileceğine inandığım bir uygulama stratejisi önereceğim.
Şu husus artık net olarak önümüzde durmaktadır. Güney sınırımız ve ötesinin güvenlik ve adaletten yoksun olması bizi doğrudan olumsuz olarak etkilemektedir. Bu güne kadar ülkemize gelen sığınmacı sayısı 5 milyona doğru ilerlemektedir ki bu rakam birçok ülkenin nüfusundan büyüktür! Ayrıca, sığınmacılar için kurulan kamplarda yüzbinlerce insana hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Milyonlarca insan da ülkemiz çeşitli şehirlerine dağılmış per perişan durumdadır. Sosyo-ekonomik yapımız bundan çok olumsuz olarak etkilenmektedir. Bu düzensizliğin bize olan maliyeti onlarca milyar lira ile ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu durum artık bizim acil bir sorunumuz haline dönüşmüştür. Bizim sorunumuzu batılı ve yaban güçlerin gelip çözmesini beklemek safdillik olur.
Bu işin sonunun nereye varacağı da mevcut değersayım ile öngörülememektedir. İnsanların yerinden yurdundan ayrılarak kamplarda yaşatılması hem sürdürülebilir bir çalışma değildir hem de maliyeti çok yüksektir. Yüzbinlerce insanı kamplarda ne kadar tutabilirsiniz ki! Kalıcı bir çözüm için ülkemizin farklı bir değersayım ile güçlü adımlar atma vakti gelmiştir.
En iyi strateji, insanlara yaşadıkları yerlerde güvenli ortam oluşturmaktır. Bunun için Türkiye, uluslararası hukukun da elverdiği şekilde barışı temin edici (Peace Maker) olarak bölgede aktif olmalıdır. Güney sınırımız boyunca geniş bir coğrafyada, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’yi de içine alabilecek şekilde güvenliği temin etmelidir. Açık seçik bir ifade ile Türkiye, güney sınırının ötesini barışı temin etmek için güvenlik altına almalıdır.
Bu strateji ana hatları ile şu şekilde kurgulanabilir.
Türkiye öncelikle bu coğrafyada barışı temin edebileceğine inanmalı ve besmeleyi barış için çekmelidir. Nitelikli bir heyet oluşturarak, ilk aşamada barışın kolaylıkla temin edileceği kısımlar belirlenmelidir. Türkiye barış için temel ilke ve düzenlemeleri yerel kanaat önderleri ile birlikte vaaz ve tesis etmelidir. Yerel güçlerden iç güvenliği temin edecek şekilde bir teşkilat kurmalıdır. Onları hem eğitmeli hem de stratejik olarak takviye etmelidir. Bu kısımlar iç işlerinde yerel ve bağımsız kurallarla, dış işlerinde ise barışı temin eden Türkiye’ye bağımlı olarak hareket edecek şekilde yapılandırılmalıdır. Bu uygulamayı yerel unsurların talebi üzerine adım adım çok geniş bir alana yaymalıdır. Böylelikle, barışı tesis edici olarak görevini yapmış olur. Barışı tesis ettikten sonra yerel unsurların talebi üzerine tekrar geri çekilir ya da yine yerel unsurların talebi üzerine bu sefer barışı koruyucu güç (Peace Keeper) olarak belirli bir zamana kadar vazifesini icra etmeye devam eder.
Türkiye, bunları gerçekleştirmesi için oluşturacağı nitelikli heyetin içerisinde askeri müşavirler, yerel liderler, yerel kanaat önderleri ve yerel kuvvet temsilcileri de bulundurabilir. Böylelikle Türkiye hem barışı temin etmiş olur hem de belli bir coğrafyada Türk, Kürt, Arap unsurları başta olmak üzere bölgenin bütün unsurlarının birlikte yaşamlarını sürdüreceği bir zemin oluşturmuş olur. Bu, bizim bu topraklarda yabancı olduğumuz bir olgu değildir!
Türkiyemizin, birilerini devirmek ya da yok etmek için harcayacağı çaba ve kaynağın onda birini barış ve adaleti tesis için harcadığın da, çok kısa bir sürede hedefine ulaşacağı muhakkaktır. Ülkemiz bunu yapabilecek kabiliyet ve müktesebata sahiptir. Yeter ki olaylara hak merkezli doğru bir değersayım ile yaklaşsın. Barışın temin edicisi, yayıcısı ve koruyucusu olsun.
…
Selam Saygı ve Sevgilerimle
Bir yanıt bırakın