Mecrasını Arayan Su

Günümüz gelişmelerini anlamak için geriye giderken uğramamız gereken ilk yıl olarak 2001 yılını tespit etmiştik.

Bu yılı, yakın tarihimizin en önemli ekonomik krizleri, neo-liberal politikaların yasalaşması, küresel finans kapitale eklemlenmemiz, ikiz kulelerin yıkılması, büyük ortadoğu projesi vs gibi daha birçok önemli gelişmelerin çakışma yılı olarak da görebiliriz.

Anayasa Mahkemesi 1998 yılında Refah Partisi’ni (RP), 2001 yılında da Fazilet Partisi’ni (FP) kapatınca, Milli Görüş kadroları Saadet Partisi (SP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AK Parti) siyaset yapmayı sürdürdüler. Milli Görüşün kurucu lideri Erbakan Hoca’nın SP’ne işaret etmesi ve daha sonra genel başkanlığını da yapması partinin adeta baba ocağı olarak nitelendirilmesine vesile olmuştur. AK Parti kurucu lideri Sn. R.Tayyip Erdoğan ise farklı bir mecradan yürüyeceğini açıklamış ve 2002 seçimlerinden birinci olarak çıkan partisinin seçim başarısını günümüze kadar da sürdürmüştür. AK Partisinin katettiği süreci altı yazı yazarak değerlendirdik. O yazılara aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

Bu yazıyı 2001 yılındaki ayrışmada kurulan SP’ne ayırdık. Tabi, partinin günümüze kadar geçirdiği süreci anlatmamız belki bir kitap oluşturur. Burada böyle bir yazıdan ziyade analitik olarak üç önerme yapıp onların üzerinden süreci günümüze değin tahlil edeceğiz. Bu önermeler yazımızın bir nevi şablonunu oluşturacaktır. Daha başka birçok önermeler yapılabilir ancak bu önermeler üzerinden yapacağımız müzakerelerin aciliyeti olduğuna ve Milli Görüş kadrolarına çok faydalı ufuklar açacağına inanıyoruz.

Birinci önerme; SP’nin kurulduğundan buyana genel başkanlık sorunu vardır. İkinci önerme; SP’nin Milli Görüş ideolojisini taşıyacak bir güncel program sorunu vardır. Üçüncü önerme; SP, kadrolarını gençleştiremediği için içine doğru kapanıyor.

Birinci Önerme: SP’nin kurulduğundan buyana genel başkanlık sorunu vardır

Hemen baştan ifade edelim ki bu önermenin içersine Erbakan Hoca’nın kısıtlı süreçlerini dahil etmiyoruz. Zaten sorunların çoğu Onun kısıtlandırılmış pozisyonlarından kaynaklanmaktadır. Bunu bir kenara not ediyoruz. Şimdi kısa kısa bu önermeyi destekleyecek argümanları ortaya koyalım.

Bugün son 15 yıllık kısa süreçte parti ile ilgili bir araştırma yapsanız, karşınıza beş tartışmalı kongre, dört genel başkan ismi ve üç kronik kavga geliyor. Kongreler olarak 1999 FP Kongresi, 2003 SP kongresi, 2008, 2010 ve 2014 SP kongreleri. Genel başkanlar olarak, Sn. M. Recai Kutan, Sn. Necmettin Erbakan hoca, Sn. Numan Kurtulmuş ve Sn. Mustafa Kamalak. Kronik kavgalar olarak birincisi Milli Görüş kadrolarının ayrıştığı FP kongresinde yaşanan kavga, ikincisi 2010 SP kongresinde Sn. Numan Kurtulmuş eksenli yaşanan kavga ve üçüncüsü de 2014 SP kongresinde yaşanan kavgadır.

1999 FP kongresi ile ilk kronik ayrışma süreci açığa çıkmış oldu. Bu kongrede ideolojik tartışmaların yanısıra tabandan gelen ciddi yenilenme ve gençleşme talepleri de vardı. Ancak ideolojik tartışmalar bu talepleri bastırdı. Bu vesile ile, bu kongrede ayrışanların tamamının ideolojik davrandığını söyleyemeyiz. İkinci olarak, 2003 kongresi Sn. N. Erbakan hocanın genel başkan olup olamayacağı konusunda hukuki tartışmalar ile geçti. Nitekim olamayacağına hükmedilince 2004 başında Erbakan Hoca genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. 2008 ve 2010 kongreleri de sırasıyla Sn. N. Kurtulmuş’a güvensizlik ve ikinci bir AK Parti vakası şüpheleri ile geçti. Son olarak 2014 kongresi ise apar topar adeta ayrışmak için yapılmış bir kongre görüntüsü verdi.

SP’nin bu süreçteki genel başkanlarının durumlarına bakarsak şunları görebiliyoruz. Sn. M.R. Kutan kendisini hiçbir zaman genel başkan olarak görmedi. Erbakan Hoca’nın hatırına binaen bu işi bu şekilde yaptığını her zaman açıkça ifade etti. Sn. N. Kurtulmuş da, kendisine olan güvensizlikten dolayı hiçbir zaman aktif bir genel başkanlık yapamadı. Bu güvensizliği ifade eden cümleler, Sn. N. Erbakan hocanın 2012 Kongre konuşmasında da görülebilir. Sn. M. Kamalak ise mevzuatta olmasa da pratik olarak icad olunan ve tam olarak anlaşılmayan bir lider veya yüksek istişare heyeti başkanlığı gölgesinde duruma göre genel başkanlık yapmaktadır. Sn. M. Kamalak’ın haleflerine kıyasla yeterince siyasi bir aktör olamadığını da not ediyoruz.

Bu süreçte, baştan ifade ettiğimiz üç kronik kavgayı da şu şekilde sayabiliriz. AK Parti – SP kavgası, SP – Sn. Numan Kurtulmuş eksenli kavga ve SP – Erbakan Vakfı kavgası. Okuyucular açısından bunların detaylandırılmasına gerek olmadığını düşünüyoruz.

Bu kadar kavga, tartışma, çekişme ve hakimiyet mücadelesinden sonra gelinen nokta hala başlangıç noktası gibidir. Temel sorun, genel merkez sorunudur. Sorunu bu şekilde tespit ettiğimizde çözümün de zorlaştığını görebiliyoruz. Lakin her şeye rağmen, Milli Görüş kadrolarının makul müzakereler ile bir çözüme ulaşılabilecekleri muhtemeldir.

İkinci önerme; SP’nin Milli Görüş ideolojisini taşıyacak güncel bir program sorunu vardır.

Milli Görüş, konjonktürden etkilenmeyen değişmez temel ilkelere sahip bir görüştür. Bunları özde ve eylemde olmak üzere iki grup halinde toplayabiliriz. Özde olanlar; hakkı üstün tutmak, maneviyatçı olmak ve nefis terbiyesini esas almaktır. Eylemde olanlar; hidayet, feraset ve dirayet sahibi olmaktır. Milli Görüşün hedefi, yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya kurmaktır. Bu temel ilkelerin yanısıra, Milli Görüş hareketi zamanına uygun güçlü programlarla milletin karşısına çıkmıştır. Milli Selamet Partisi’nin “Ağır Sanayi Hamlesi” ve Refah Partisi’nin “Adil Düzen” programlarını bu açıdan örnek olarak gösterebiliriz. Ancak SP sürecinde böyle bir güncel program önerisi yoktur. SP’nin yaptığı eleştirileri dinleyen halkın, “pekiyi siz ne yapacaksınız?” sorusu karşısında yetkililer, geçmiş programlardan örnek vermekten başka bir şey yapamamaktadırlar.

Böyle bir güncel programın yapılıp, sloganlaştırılıp, ülkemiz başta olmak üzere bütün dünyaya yayılabilmesi için öncelikle her alanda güncel gelişmelerin ve gidişatın iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Daha sonra bütün güncel sorunların çözümünü de içeren düzen alternatifi detaylı bir program oluşturulmalıdır. Akabinde de oluşturulan detaylı program, siyasal iletişim uzmanlarınca sistematize edilip sloganlaştırılarak SP çözüm önermesi olarak ortaya konulup yayılmalıdır. Mevcut yapıda böyle bir program yoktur. Dahası, Milli Görüşün düzen alternatifi bir hareket olmasına rağmen mevcut durumda böyle bir konuşlanmaya da şahit olamıyoruz.

Aslında bu sorun, birinci önerme ile içiçe olan bir başka sorunu da barındırmaktadır. Vizyon ve misyon sorunu. Her genel başkan ve kadrosu bir vizyon çizer ve o vizyona göre teşkilatına bir misyon yükler. O misyona göre konuşlanan teşkilat da bütün gayreti ile çalışır. İşte bütün bunlar güncel bir program içinde bulunması gerekenlerdir.

Üçüncü önerme; SP, kadrolarını gençleştiremediği için içine doğru kapanıyor.

TÜİK 2013 verilerine göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 33’ü 19 yaş ve altındadır. Yüzde 8’i 20-25 yaş arasındadır. Yüzde 43’ü 25-55 yaş arası kişilerden oluşur. 55-65 yaş arası nüfusun yüzde 8’ini, 65-74 yaş arası yüzde 5’ini, ve 75 ve üzeri yaşta olanlar ise yüzde 3’ünü oluşturur. Ülkemiz yaş ortalaması yaklaşık 26’dır. Bu hakikaten çok genç bir nüfusa sahip olduğumuzu gösterir.

Bir partinin en önemli kurulu, genel idare kurulu ya da merkez karar ve yönetim kuruludur. SP Genel İdare Kurulu’na baktığımızda yaş ortalamasının 55 olduğunu görüyoruz. En genç üye 31 yaşındadır ki bu Türkiye ortalamasından 5 yaş daha büyük bir şahıs demektir. En yaşlı üye 90 yaşının üzerindedir. Halbuki bu tablonun Türkiyemiz’in demografik yapısını belli bir tolerans ile yansıtabilecek şekilde yenilenmesi gerekirdi. Ancak bu zamana kadar yenilenme ve gençleşme talepleri hep temel ilkelerden sapma ve ideolojik ayrım tartışmaları gölgesine itilmiş ve beklenen yenilenme/gençleşme gerçekleştirilememiştir. Bunun sosyal yansıması, partinin içine doğru çökmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Neticesi ise sahada partinin operasyonel kabiliyetini gittikçe yitirmesi olarak görülüyor.

Elbette bütün bu önermeler karşısında birçok anlamlı mazeret ileri sürülebilir. Şahsi argümanlar ortaya konulabilir. Ancak hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz. Bir kadronun “biz elimizden gelen her şeyi yaptık ama ancak bu kadar oluyor” dediği nokta aynı zamanda sorunun nerede aranmaya başlanılması gerektiği noktayı ifade eder.

Her üç önerme daha da detaylandırılabilir veya daha başka önermeler de ortaya konulabilir. Hatta, diğer Milli Görüş partilerinin süreçleri ve olaylar da analiz edilebilir. Ancak burada, Milli Görüş camiasına faydalı olabilmek ve doğru sorgulamaların yapılabilmesine vesile olabilmek için şimdilik bu kadar yazarak iktifa ediyoruz. Günümüz hızlı gelişmeleri karşısında SP en yüksek çözüm potansiyeline sahip iken bu potansiyelin değişik ihtiraslara heba edilmesini sanırım hiç kimse arzu etmiyordur. Bu üç önermeye makul bir karşılık vermeden SP’nin yüzde 1-2 bandından çok büyük bir çıkış yapabilmesi mümkün gözükmemektedir.

Hayırlara vesile olması diler, selam sevgi ve saygılarımı sunarım.

Prof. Dr. Mete Gündoğan

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.